Hak ihlâlleri devam ediyor

AKP iktidarında defalarca açıklanan "yargı reformları"ndan, Mayıs 2021'de Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle "insan hakları eylem plânı"ndan sonra yaşanan hak ihlâlleri, siyasi iktidarın söylemlerinin birer görüntüden ibâret olduğunu ortaya koyuyor.İfade özgürlüğüne ağır saldırılar karşında barışçı toplanma hakkını kullananlara orantısız güç kullanılması, yargısız infazla devam eden uzun tutuklulukların dayatılması hak ihlâllerinde Türkiye'yi dünyanın belli başlı ülkeleri haline getirmiş. O denli ki "yandaş müteahhitler"in çıkarları uğruna köylerindeki ormanlık alanlarda taş ve maden ocaklarına, siyanürle altın aranmasına, toprağın, içme suyunun - havanın kirlenip zehirlenmesine, çevrenin tahribine haklı tepki gösteren köylülere bile biber gazı sıkılarak derdest edildiler. Bu yüzden Uluslararası Af Örgütü'nün 2021-22 yıllık raporunda "yargı sistemindeki derin kusurların giderilmediği" tespitiyle Türkiye'de aşırı devlet müdahalesi, muhalefete yönelik baskılar, düşünceyi ifâde hürriyeti, sivil toplum oluşturma ve toplanma özgürlüğü, işkence ve kötü muamele alanlarında hak ihlâlleri açıkça eleştiriliyor. Muhalefete, örgütlenme özgürlüğüne ve ifade özgürlüğüne dönük açılan ve yıllara yayılan davaların sonuçlanmadığı ve insan hakları savunucularının ağır cezâlara çarptırıldıkları belirtiliyor. TÜRKİYE'Yİ "OTORİTER ÜLKELER" SIRASINA SOKUYOR Özellikle, gözaltı sürelerinin uzunluğu, bağımsız izleme ve önleme mekanizmalarının olmaması, olanların da işlevsiz kılınması resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve kötü muamele uygulamalarında ciddi artış; bilhassa iktidarın yanlışlarını eleştiren basına - medyaya ağır baskılar mahkeme tutanaklarında, yerli ve uluslararası insan hakları raporlarında yer alıyor. Bu durumda Türkiye, öncelikle Anayasanın 90. maddesinde milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir esasıyla "temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalara bağlılık" taahhüdüyle AİHM'i iç hukukun bir parçası kabul etmesine karşı Cumhurbaşkanı'nın AİHM kararlarına "mahkemelerimizi tanımayanları biz tanımayız" tuhaf tepkisiyle peşinen Türkiye'de yargının vesâyet altında olduğu ifşa ediliyor. 1987'de Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu'na bireysel başvuru hakkını, 1990'da Avrupa İnsan Hakları Divanı'nın zorunlu yargı yetkisini tanıyan Türkiye "otoriter ülkeler" sırasına sokuluyor. AKP iktidarının, AB'nin demokrasi ve hukukun üstünlüğü, temel hak ve hürriyetlerle ifâde özgürlüğüne ilişkin çağrı ve uyarılarını hep kulak ardı ettiği vetirede yargıya