Seçim çarpıtmaları

TESBİT

Seçim sonuçlarının analizi devam ediyor. Çarpıcı olan, açıkça kaybeden "iktidar cephesi"nin oy erimesini seçimlere birkaç puanlık düşük katılıma bağlayıp hâlâ "başarılı" olduklarını iddia etmeleri.

"31 Mart'ı işlerine geldiği gibi okuyanlar zillettedir, kalpleri de kaskatı kesilmiştir" peşrevinin ardından Bahçeli "partisinin seçimlerden başarı ile çıkmıştır" çıkışında bulunurken, Cumhurbaşkanı, "tek iktidar vardır o da Cumhurbaşkanı ve kabinesidir, kabinemiz görevinin başındadır" tehevvürünü sergilemesi dikkat çekici.

Daha da çarpıcısı, iktidardakilerin, "yüzde 78 katılımla 31 Mart seçimleri son 22 yıldaki en düşük katılımlı seçim" deyip partilerinin "başarılı" olduğunu ileri sürmeleri. Ve ortaya çıkan tabloyu seçimi birkaç puanlık "düşük katılım"a bağlayıp "milli irâdenin tecelli etmediği"ni ileri sürmeleri...

Oysa buna bakıldığında, seçimlere katılım oranı üzerinden hesaplandığında öncelikle Erdoğan'ın partisinin yüzde 34 oyla Meclis'in yüzde 65'ini doldurarak tek başına ilk olarak iktidara geldiği yüzde 79.14 katılımlı 3 Kasım 2002 seçimlerinde "milli irâde tecelli etmemiş" oluyor.

Keza AKP'nin başta İstanbul olmak üzere birçok belediyeyi kazandığı yüzde 76.25 katılımlı 2004 yerel seçimleriyle yüzde 67.51 katılımlı 2007 genel seçimlerinde de "milli irâde tecelli etmiyor." Yine "tek kişilik rejim"e zemin hazırlayan yüzde 73.71 katılımlı 2014 referandumu ile Erdoğan'ın ilk kez Cumhurbaşkanı seçildiği yüzde 74.13 katılımlı 2014 seçiminin de sayılmaması gerekiyor.

Ayrıca Erdoğan'ın karşısındaki bölünmüş yüzde 75'e karşı yüzde birkaç puan farkla yüzde 25'le kazandığı 1994 belediye seçimlerinin de hiçbir meşruiyeti kalmıyor. Kaldı ki "partilerimize destek verenlerin sandığa gitmediği" iddiası da ispatlanmış değil.

Bir diğer çarpıklık, mevzubahis iktidar temsilcilerinin partilerinin "seçimleri kazandıkları"nı Türkiye nüfusunun yüzde 65'inin yaşadığı Büyükşehirleri hesaptan çıkararak sadece 51 ildeki il genel meclisi oyları üzerinden yapmaları. Bahçeli'nin Türkiye genelindeki oy dağılımında yüzde 5.5'e düşen partisinin oy İl Genel Meclisi seçimleri üzerinden yüzde 16.62 olarak göstermesi. Cumhurbaşkanı'nın yüzde 35'le ikinci parti durumuna düşen partisinin oyunu başarılı olarak propaganda etmesi. En çarpığı da muhalefet partilerini tek tek hesaba katarken, başta İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Adana gibi on dört Büyükşehirde kaybın üstünü örterek, "cumhur ittifakı' olarak seçimleri yüzde 40.5 oy aldıkları"nı, beldeleri de katarak "toplam 539 belediyeyi kazandıkları"nı telâffuz etmesi.

Bütün bunlar, "tek kişilik ucûbe sistem"in devamı için "501" yerine "401" önerisi gibi siyasi çarpıtmalar uğruna ne denli atraksiyonlara ve katakullilere düşüldüğünü gösteriyor.

VAZİYET: "Istakoz siyaseti" tescili

Bir iktidar partisi milletvekilinin Monaco'da yediği ıstakozu sosyal medyada paylaşımıyla tetiklenen tartışmalar, siyasette şatafatın, görgüsüzlüğün dışavurumu olarak yorumlanıyor.

Diğer yandan "ıstakoz vakası"nın hemen peşinden yine bir eski AKP ve milletvekili ve belediye başkanı adayının Maldivler'den paylaştığı tatil fotoğrafları, mevzubahis turistik yörelerde gecelik otel masrafının bir emekli maaşını geçtiği gerçeği siyasette israfı sözkonusu ediyor.

Bundandır ki "yeğenler"le, "torunlar"la ya da "dostlar"la birlikte özel uçak ve yatlarla, teknelerle gidilen Avrupa'nın, dünyanın en pahalı yat kulüplerinde, dünya sosyetesinin uğrağı turistik mekânlarında konaklama bedeli beş bin Euroya varan, dudak uçuklatan tatiller en evvel iktidar partisi mensuplarınca eleştiriliyor.

Bir AKP yöneticisi Türkiye'de de bunca yoksulluk varken ve her iki vekilin partisi son seçimde yerelde iktidarı kaybetmekle kalmamış bir de 'kan ve ruh kaybettiği' liderinin dilinden ifade edilmişken, böyle bir süreçte Monaco ve Maldivler tatiline de yurt içindekilere de insanlar bakarlar ve her bakımdan sorgularlar!" yakınmasıyla bunun "milletin vekilliğine yakışmadığı"ndan yakınıyor.