Savrulan ahlak, savrulan siyaset: Mâkûliyet Çağrısı

Her toplumun, sosyal hayatı düzenleyen, bireylerin davranışlarına yön veren ve onlara kimlik kazandıran değerleri vardır. Buna milli kültür de diyebiliriz. Devletin devamında, ailenin korunmasında, acı-tatlı hadiseler karşısında, sosyal ve siyasal ilişkilerde ortak hafıza devreye girer. Eskilerin ifadesiyle bu tab yani bu karaktermizaç ya da bu toplumsal yapı bileşeni, kendi potasında toplumun fertlerini eğitir. Böylece "mâkûliyet" veya "mâkul insan anlayışı" ortaya çıkar. Bizim nesil biraz bu ortamları yakaladı. Ancak yeni dönemlerde bu tavrı görmekte zorlanıyoruz.Bir tarafta kerameti kendinden menkul bağnaz-ilkel-çağdışı din anlayışlarıyla toplum mühendisliği yapmaya kalkışan zevat, diğer tarafta bu baskıdan ürküp kaçan ve fakat özgürlüğü sınırsızlık addedenler. Toplum bu iki anlayış içinde sıkıştı kaldı adeta. Daha açık ifadeyle, Türk kültürünü her alanda tehdit eden ne idüğü belirsiz bir sözde dindarlık anlayışı ile yine ne idüğü belirsiz bir "özgür birey" dayatısı en başta utanma duygusunu yok etti. Siyasette, eğitimde, evde, sokakta kısaca her yerde üslupsuzluk ve kuralsızlık almış başını gidiyor.Başkasını veya ötekini değerli bir varlık olarak görmeyen insan için bir başkasının kendi hakkındaki düşündüklerinin önemi kalmadı. "Kimin ne dediği beni hiç ilgilendirmiyor" anlayışı hükmünü icra ediyor. Üstelik aynı tavır, sözüm ona din adına yapılırsa dindarlık oluyor, özgürlük adına yapılırsa çağdaşlık!Yaşadığımız aslında bir anomi. Bir normsuzluk hali. Kurallar ve kurumlar zayıfladıkça ortaya çıkan belirsizlik ve güven eksikliği, birey ve toplum ilişkisini doğrudan etkiliyor. Siyasette yaşadığımız bu denli kutuplaşmanın arkasında yatan saik de bu. Çünkü mâkûliyeti kaybettik. Toplu yaşamda edep, adap, kural, mahremiyet gibi kavramların yok olması da mâkûliyet yitimiyle ilgili. Bu durum sadece bizde değil, aşırılıklar tüm dünyayı sarmış vaziyette, bu yüzden önlem almak için pek çok ülke yasal düzenlemeler yapmaktadır.EŞCİNSELLİĞİ GÖRÜNÜR KILMA ÇABALARIIsıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen LGBT tartışmalarını bir de bu zaviyeden değerlendirelim. Aslında tamamen mahrem alan dediğimiz özel alanı ilgilendiren eşcinselliğin kamusallaştırılması adına verilen mücadele, özellikle kadın haklarıyla birlikte gündeme getirilerek, Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri olan kadına uygulanan negatif ayrımcılık ile mücadeleyi de akamete uğratmaktadır. Bizim toplumuz eşcinsellik kavramını her kültür gibi belli bir ölçüde, kısmen üstünü örterek ama kişilerin hayatına müdahale etmeden yaşama geleneğine sahiptir. Ancak bu konunun sokağa taşınması, kamusallaştırma mücadelesi, propagandası, kalabalık yerlerde toplumun hoşuna gitmeyeceği uygunsuz davranışlar veya bir hesaplaşma tavrı içinde görünür kılma çabaları mâkûliyet sınırlarını zorlamaktadır. "Şüyuu vukuundan beterdir" ilkesi burada ölçü olmalıdır. Zira bu ölçünün sebebi devletin ve milletin devamlılığı esasıdır.