Tüm siyasilerin ve devlet erkanının dikkatine...

Şiddet, insanla yaşıt bir olgudur. Temelinde kıskançlık, hırs, öfke, bencillik, tatminsizlik gibi duygular yatar. Tevrat ve Kur'an'da geçen "Hâbil ve Kâbil" kıssasında bu tema işlenir. Sümer mitolojisindeki "Dumuzi ile Enkimdu" efsanesiyle de "Hâbil ve Kâbil" kıssası örtüşür. Son tahlilde insanlık tarihi, zaaflarına ve öfkelerine teslim olanlar ile onlarla mücadele edenlerin tarihidir. Bundan dolayı olmalı ki dini, felsefi ve ahlaki öğretiler nefse galebe çalan duyguları terbiye etme üzerine sistemlerini kurarlar.

İnsan tek düze bir ömür sürmez; kazanmak ve kaybetmek yaşamın doğası gereğidir. Acı ve mutluluk birbirinin mütemmim cüzleri yani bütünün parçalarıdır. Bu durum hayatın doğal ve tabii akışıdır. Ancak Kâbillerin ve Firavunların eline gücün geçmesiyle tüm dengeler alt üst olur. Kendi inançlarını ve yalnızca kendi düşüncelerini kutsayanların dünyasında cennete yer yoktur. Onlar dünyayı cehenneme çevirmekten haz alırlar. Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün, 1980'li yılların başında yayımladığı bir rapora göre insanlık, son 300 yılı aşkın süre içinde sadece 26 gün birbirlerini öldürmeden yaşayabilmişler. Şaka gibi. Sadece 26 gün.

DİNLER SUSTU-SUSTURULDU

Demem o ki çoğu zaman insanlığını yitirmiş şiddet sevdalıları dünyanın gidişatında belirleyici olurlar. Toplumların yönetiminde etkin ve yetkin konumlarda yer almış bu kişilerin aldığı kararlar, bazen kendi toplumlarının bazen farklı ülkelerde yaşayanların bazen de tüm insanlığın felaketine zemin oluşturur. Ne gariptir ki bir kişinin veya birkaç kişinin aldığı bir karar, binlerce insanın yok olmasına sebep olur.

İnsanın havsalası almıyor; doğa ve doğada yaşayan tüm canlılar firavunlaşmış, kendi benliklerini tanrılaştırmış hasta tiplerin elinde oyuncak. Ve yine ne gariptir ki milyonlarca insan bunları seyretmekle meşgul. Dün böyleydi bugün de öyle. Önce Ukrayna peşi sıra Filistin toprakları ölümün, acının, feryadın sessizliğine terk edildi.

İnsanlık inkişaf etti, güya. Bilim ilerledi, sözüm ona. Lakin cehaletin kıskacında insanlık can veriyor... Zihinler cehalete tutsak... Doğa cehalete teslim...

Cehalet bilgiyle yok olmaz; bilginin irfan ikliminde yeşermesiyle yok olur. Mustafa Kemal Atatürk "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" derken, üç kavramı yan yana getirmesi tesadüf değil. "Cahillerden yüz çevir" ayeti, bilgi ve erdem arasındaki korelasyonu kurmada önemli bir parametre. Lakin bunun idrakinde olamayan tüm dinlerin mensupları, dinlerin bilgi-irfan ilişkisini bile isteye yok ettiler. Varlığa yönelik ihanetlerini, üç beş ritüelle örtmeye çalışan nankör varlık, yine o üç beş ritüel uğruna dünyayı kana boyamaktan ve yaşanmaz hale getirmekten utanmadı. Üç büyük dinin bağlıları liyakat, adalet, hakkaniyet, kardeşlik, rahmet, merhamet gibi en köklü Tanrısal değerleri, teferruatın teferruatı dahi denmeyecek konular uğruna yerle yeksan ettiler. Ve böylece dinler sustu, susturuldu.