Kur'an okumaların çeşitliliği

Kur'an-ı Kerim kimine göre hitaptır kimine göre kitap. Hitap denildiğinde anlamanın temel koşulu zaman, mekân ve sosyo kültürel yapı iken kitap denildiğinde temel koşul metindir. Bu noktada tefsir ve te'vil ayrımı da yapılır. Tefsir, sözün (ayetlerin) ne dediğini açıklamaktır; te'vil ise asli manayı da dikkate alarak, sözü, taşıdığı muhtemel çoklu manalar zemininde yorumlamaktır. Dolayısıyla tefsirde rivayetler dikkate alınır, te'vilde ise akıl ve mantık devrededir; dirayete yani anlama yeteneğine dayalı olarak yorumlar yapılır.Geleneğin izleğinde yasanorm ve fetva odaklı (fıkıh, kelam) tefsir okumaları olduğu gibi Hz. Mevlana, İbn Arabi vb. isimlerin baş vurduğu "bilgelik" temalı tefsirler de vardır. Keza tefsir için "Kur'an lafzı ile kastedilenin ne olduğunu kesin olarak bildirmek ve Allah üzerine, lafızdan kastettiği anlamın o olduğu hususunda şahitlikte bulunmaktır. Bu manayı kesinlikle bildiren bir delil ortaya konursa bu sahih bir tefsirdir, aksi takdirde yapılan iş re'y ile (şahsi görüşkanaat) tefsir olur ki bu yasaklanmıştır" diyen İslam bilginleri olduğu gibi; ayetlerin muhtemel manalarından hareket ederek çıkarsamalarda ve yorumlarda bulunmaktır diyen düşünürler de vardır. Yine ilahiyatçılar arasında kimi ilmî tefsir yöntemini savunurken kimi de bilimsel yorumlama tekniğine karşı çıkmaktadır.BU TEKNİK BİLGİLERİ NEDEN VERDİMMetin olarak Kur'an son tahlilde nesnel ve bağımsızdır. Nasıl her metin (edebi, kanonik, öğretici vb.) buluştuğu zihinle bütünleşir ve farklı yorumlara olanak tanırsa meallerde ve tefsirlerde de bu özelliği ve zenginliği görmek mümkündür. Kaldı ki, Kur'an-ı Kerim'in müteşabihât dediği bir alan vardır. A.Ü. İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün; "Tecrübe ettiğimiz gerçekliklerin farklılıkları sebebiyle, Kur'an'ın bu alanlardan bahsederken bir üst-dil (meta-language) kullandığını bilmemiz gerekir. Kur'an'ın, mecaz, temsil, kinaye gibi dil sanatlarını kullanmasının arkasında da bu çoklu kültürel çeşitlilik yatmaktadır" der.Kur'an'ın ilk muhataplarıyla Peygamber arasındaki diyaloglara baktığımızda ayetlerin muhataplar tarafından anlaşılabildiğini görürüz. Bu durum diğer kutsal kitaplar için de geçerli olmalıdır. Zira hitap doğrudan muhatabadır. Ancak hitabın metinleştikten sonra yorumlara açık hale gelmesi yaklaşık on beş asırlık bir sürecin bizi buluşturduğu zorunlu bir sonuçtur. Bu zorunlu sonucun kendinden kaynaklı sorunları ayrı bir yazı konusudur. Sosyolojik ve tarihsel gelişimlerin göz ardı edilmesi, kutsanmış isimlerle ve dönemlerle birlikte kültürleri de sorgulanamaz hale getirmiş ve hatta dini söylem ölüler üzerinden güç devşirme yarışına dönüştürülmüştür. Prof. Dr. Düzgün'ün şu tespiti önemlidir:"Kur'an'ın hiçbir yorumu Allah'ın söylediği hakikati tam olarak kendisinin temsil ettiğini iddia edemez. Zira yorum, içinde yaşanılan tarihsel koşulların, toplumsal-tarihsel dokunun beslediği bir zihnin anlamasıyla gerçekleşir. Başka toplumsal-tarihsel gerçeklik, başka bir yoruma gidebilir. Hiçbir yorumun son yorum olmadığına ilişkin bir meşru yargı "tek