Dal kesilmeyecek köşk kaydırılacak!

Eskiler, harcanan emek ile elde edilecek kazanç karşılığında olumsuz bir sonuç söz konusu ise "Attığın taş ürküttüğün kurbağaya değmez" derler. Akbelen'de kesilen binlerce ağacın getirisi veya götürüsü hesap edildi mi, bilmiyoruz. Ancak bilim insanlarının ortaya koyduğu bir gerçek var ortada: Doğa Bilimci Prof. Dr. Doğan Kantarcı, Akbelen ile ilgili şu acı tespitleri yapıyor: "Kömür yatağıçok derinde. 200 metre. Bunuyeraltı işletmesiile işletirseniz çok pahalıya mal oluyor.Açık ocakolarak işletirseniz bu sefer elinizde geride koca bir kayalık ve de o kayalığın üzerine yığılmış taş parçaları kalıyor, ağaçlandırılabilir bir yer kalmıyor; bütün bu orman ekosistemlerini,zeytinlikleri, tarım alanlarını uzun sürede yok edecektir ve köylünün buradan göç etmesine sebep olacaktır. Kömürün üzerinde 2 farklı kireç taşı tabakası var. En üstteki çatlaklı.Yağışsuları bu çatlaklı sistemden aşağı doğru sızıp yeraltı suyunu oluşturuyor. Alttaki kireç taşı dakilli kireç, kil suyu aldığı için şişince yukarıdan gelen yer altı suyu daha derine sızmıyor. Dolayısıyladereleri, kaynakları besliyor. Bunlar, onu kesip de kocaman bir çukur oluşturunca ne yeraltı suyu kaldı ne köylünün tarlası kaldı ne köy kaldı; orman zaten mahvoldu gitti. Bu geldiğimiz nokta astarı yüzünden pahalı bir işletme." (Sputnuk Türkiye)Doğada, yaşamın iyi olması kendi başına bir değerdir. Bu cümleyi insanın menfaatlerinden bağımsız düşünmek zorundayız. İnsan denen canlığın, yaşam ihtiyaçlarının dışında, varlıktaki çeşitliliğizenginliğicanlılığı yok etmeye veya azaltmaya hakkı yoktur. Son tahlilde tabiata vereceği her zarar dönüp dolaşıp kendini vuracaktır; nitekim birkaç yıldır bunun sonuçlarını Türkiye en üst seviyeden yaşıyor. Görülen o ki, ne depremlerden ders alıyor ne sellerden. Eni konu düşünülmeden alınan her kararın kime zarar verdiği ise apaçık ortada. Birkaç kişinin veya birkaç şirketin çıkarları uğruna hükümet, kamu yararına aykırı hiçbir karara imza atamaz. Birilerinin daha çok kar etmeleri için alınan bu tür kararlar, Sayın Kantarcı'nın ifadesiyle, neslimizin insanca yaşamasına mani olacak.Acı olan gerçek şu: Müslüman ülkelerde yeterli bir çevre bilincini göremiyoruz. AB İlerleme raporlarında, Türkiye'nin çevreye ilişkin müktesebatının uygulanması adına gerçek bir çabanın ve mücadelenin verilmediği belirtiliyor. Türkiye'nin AB'ye uyum sağlayabilmesi için ciddi bir kaynak ayırması gerekiyor ancak hepsinden önce insanımızda özellikle de yöneticilerimizde çevre bilinci yeterli değil. Günlerdir kulak kesiliyorum; DİB Başkanı Ali Erbaş, kesilen yok edilen ormanlarla ilgili acaba bir laf edecek midir, diye; lakin duymadım. "Yarın kıyametin kopacağını bilseniz, yine de elinizdeki fidanı dikin" diyen bir Peygamber'in bağlılarının ağaç katliamları karşısında sessiz kalması gerçekten