Günümüzdeki haşhaşilere sıra ne zaman gelecek (2)

HAŞHAŞİ TARİKATININ BAZI KURALLARI:

Hasan Sabbah, kendine yeterince mürit topladıktan sonra, 1090 yılında Alamut Kalesi'ni ele geçirdi ve bu kale tam 166 yıl boyunca tarihin en korkunç tarikatına ev sahipliği yaptı. Tarikatın çok ağır kuralları vardı; alkol yasaktı, evlenmek ve çocuk sahibi olmak yasaktı, kadınlar ve kadınlar hakkında konuşmak yasaktı, müzik yasaktı. Bu kuralların amacı, müritlerini her türlü dünyevi zevkten uzaklaştırıp kendilerini tamamen tarikata ve öğretilere adamalarını sağlamaktı.

Bu kurallara uymayanlar çok ağır şekilde cezalandırılıyordu. Tarikat, müritlerine İsmaili öğretilerinin yanı sıra felsefe, edebiyat, yabancı dil, coğrafya ve önemlisi de korkusuz birer suikastçı olmayı öğretiyordu. Suikastçılara verilen ilim eğitimlerinin asıl amaçları, onların insan içinde kolayca kamufle olmalarını sağlamak ve böylece suikastın gerçekleşmesini riske atmamaktı. Tarikatın yetiştirdiği suikastçıların ilk kurbanlarından biri de Selçuklu veziri Nizam ül-Mülk oldu.

Suikastçılara, eğitim gördükleri süre boyunca cennet, şehitlik ve şehitlik mertebesinin değeri, cennete gittiklerinde nasıl ödüllendirilecekleri ve huriler anlatılırdı. Bu anlatılarla suikastçıların beyni yıkanıyor, böylece cinayetleri korkusuzca işleyip bu uğurda öldüklerinde şehit olacaklarını ve cennete gideceklerini zannediyorlar, ölümden ve işkenceden korkmaz hale geliyorlardı.

Bu cinayetleri, öleceklerini bile bile bu kadar korkusuzca işlemeleri sebebiyle zaman içinde halk arasında, fedailerin afyon kullandığı ve bu sayede ölüme gülümseyerek gittikleri dedikodusu yayıldı. Tarikat zamanla halk arasında Haşhaşiyün veya Haşhaşin(afyon içenler, uyuşturucu madde kullananlar) adını aldı. Bir varsayıma göre, Ortadoğu'daki Haçlılar aracılığıyla, bu kelime daha sonra Batı dillerine ''assassin'', ''assassino'' olarak geçmiş.

Hasan Sabbah,"Selçuklu İmparatorluğu"nun amansız bir düşmanı idi.Amacı, Selçuklu İmparatorluğu'nu yıkmak, Şiâ fikriyatının gelişmesine engel olan bu güçlü devleti ortadan kaldırmaktı. Bu gayesini gerçekleştirmek için "Cennet tasvirlerine uygun" bir bahçe inşa ettirdi. Bu bahçede göz kamaştırıcı köşkler yaptırdı. Bu bahçede ve köşklerde özel yetiştirilmiş şarkıcılar, cennet hurilerini andırır genç kızlar vardı.

Hasan Sabbah'ın adamları değişik bölgelerden yaşlarından cesaretli, atılgan gençleri toplayarak Alamut Kalesi'ne getirirlerdi. Bu gençlere önce cennet ve cennetin zevk ve eğlenceleri anlatılırdı. Sonra bu gençler uyuşturucu maddeler ile uyutulur "cennet bahçesine"indirilirdi. Orada ayılan gençler, gözlerini açtıklarında karşılarında muhteşem köşkler, huri gibi kızlar, rengârenk çiçekler, meyve bahçeleri görünce, Hasan Sabbah'ın müjdelediği cennete girdiklerine gerçekten inanırlardı.

Günleri zevk ve safa ile geçerdi. Bir müddet sonra tekrar uyuşturucu ile uyutulur ve cennet bahçesinden çıkartılırlardı. Artık bu gençlerin en büyük arzuları, Hasan Sabbah'ın bu cennet bahçesine tekrar girebilmek olurdu.Şeyhü'l-Cebel Hasan Sabahbu dessas plânı ile birtakım gençleri kendine bağlamış, onları kendisinin"intihar timleri"haline getirmişti. Şiâ Şeyhi Hasan Sabbahbir kimseyi öldürtmek istediği zaman, bu gençlerden birisini çağırır,"Git filân kimseyi öldür, bu işi başarır gelirsen seni cennete gönderirim. Eğer ölürsen meleklerimi gönderir seni cennete aldırırım"derdi.

Böylece cennet aşkı ile yanıp tutuşan bu gençler, şeyhin bu emrini mutlak bir teslimiyetle yerine getirir, istenen adamı ne pahasına olursa olsun öldürürlerdi. Hasan Sabbah,tam otuz üç yıl Alamut Kalesi'nde, bu kanlı faaliyetlerini sürdürdü.İran Şiîlerinin bu anarşist şebekesi, yüzlerce, binlerce Müslüman'ın kanına girdiler. Sosyal huzuru kaçırdılar, terör estirdiler. Dirayetli bir devlet adamı olan, Selçukluların dünyaca meşhur veziri, Nizâmülmülk'ü şehit ettiler. Şiîlerin yayılmasına mâni gördükleri âlim ve fakihler, Hasan Sabbah'ın fedaileri tarafından katledildiler.

Şiâ Şeyhi Hasan Sabbah'tan sonra, halefleri de aynı yoldan yürüdüler. Selçuklu veziri Ebû Nâsır, bunlar tarafından katledildi. Halife Müsterşid de bu anarşistler tarafından şehit edildi. Bâtınilerin tarih boyunca yapmış oldukları tahripler yalnız masum ve müdafaasız insanları öldürmekle kalmamış, bunlar, aynı zamanda şehirler basmış, kervanlar yağmalamış, mukaddes beldelerde bile kan dökmekten geri kalmamış, katliam yapmışlardır.

Meselâ, Şiâ'nın Bâtıniye koluna mensup Cennabi oğlu Ebû Tahir, etrafına topladığı birkaç bin çapulcuyla hicri 311 yılında hacca gitmekte olan hacıları pusuya düşürerek çoğunu kılıçtan geçirdi, mallarını yağmaladı. Hicri 317 yılında da aynı çete yine Hac mevsiminde Arafat'tan Mekke'ye dönen hacılara saldırarak hepsini kılıçtan geçirdi. Bu toplu katliamdan kurtulan bir kısım hacılar Kâbe-i Muazzama'ya sığındılarsa da bu anarşistler, Kâbe'ye girdiler ve onları da Beytullah'ın içinde şehit ettiler.

Hatta bir kısmının cesetlerini zemzem kuyusuna attılar. Kâbe'nin örtüsünü yağma ettiler. Ebû Tahir, Kâbe'nin kapısını ve Hacerü'l-Esved'i söküp götürdü. Hicri 339 yılına kadar tam yirmi iki sene Hacerü'l-Esved bunların elinde kaldı. O zamanki Bağdat hükümeti bu gözü dönmüş Şiâ çapulcularından Hacer-i Esved'i geri almak için 50.000 altın teklif etti. Bu teklifi reddettiler. Nihayet Afrika'daki Fâtımilerin "Mehdi"sinin şiddetli tehdidi üzerine Hacer-i Esved'i iade ettiler (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, c.8, s.307 Sorularla İslamiyet (İnternetten alıntı).

Millet olarak muhterem devlet yetkililerinden, ilgili bakanlarımızdan isteğimiz günümüzde de var olan bazı sözde cemaat ve kuruluşların isimleri her ne kadar Haşhaşi olmasa da filleri tam Haşhaşilere benzeyen insanlardır. Hiç zaman kaybetmeden ülke genelinde ismi ne olursa olsun (dini, milli veya mesleki) bütün dernekler, vakıflar, kulüpler, cemiyetler ciddi bir şekilde gözden geçirilmelidir.

Bu vakıf ve derneklerin hizmetleri nelerdir Yurt içi, yurt dışı kimlerle irtibatları vardır Kulağa hoş gelen bazı dernek ve vakıfların perde arkası terör örgütleri ile herhangi bir bağlantıları var mıdır Para akışı ve harcamalar nasıl oluyor Bir daha hem de bu kontroller hiç zaman geçirilmeden Türkiye'mizin her il her ilçe her kasaba ve her beldede yapılmalıdır.

Haşhaşilere benzeyen insanların ülkemizde 15 Temmuz gibi alçak kalkışmalara girişmemeleri için bu kontrol şarttır ve elzemdir. Devlete başkaldırmakla, devlete kafa tutarak, kendilerini devletten üstün zannederek kral tanımaz bir şekilde kesinlikle dine ve mukaddesata hizmet olmaz

Değerli kardeşlerim; bana Türkiye'deki, tarikatlar ve cemaatlerle alakalı olarak öyle söylentiler dolaşıyor ki, inanın yazmaktan, açıklamaktan insan haya ediyor. Elbette ki binlerce seneden beri devam eden devletimizin ilgi ve tecrübeleri vardır. Devletimiz uyumuyor. Zamanı geldiğinde kanaatim düğmeye basılacaktır.