Ey kan dökenler, biraz olsun utanın!

Bugün Gazze'de insafsızca kan döken İsrail devleti(!) mensubu Yahudilere geçmişte Hz. Ömer (RA) tarafından fethedilen Kudüs'te Müslümanların, Yahudilere ve Hristiyanlara karşı nasıl davrandıklarını birlikte okuyup zihinlerimizi tazeleyelim:

Bu arada biraz olsun başta Yahudiler olmak üzere (Yahudiler içinde bir grup bu olanları kabul etmediklerini biliyoruz), bütün batılılar daha doğrusu bugünkü haçlılar bugün sizlerin yaptıklarınıza karşı Müslümanların ve Selahaddini Eyyubilerin sizlere karşı nasıl davrandıklarını karşılaştırarak biraz olsun utanın!

Şayet sizde biraz utanma duygusu, merhamet hissi varsa

Geliniz konu üzerine Necdet Aslan beyin yaptığı araştırmadan bir bölümü birlikte okuyalım:

"Asırlar sonra Halife Hz. Ömer, 638 tarihinde görev verdiği İslam Orduları Komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah, Kudüs'ü fethetti ve Patrik Sophronios'dan şehrin anahtarını aldı ve Medine'den Kudüs'e gelen Hz. Ömer'e teslim etti. Hz. Ömer buradaki halka İslam'ı öğretmesi ve adaleti sağlaması için bir kadı tayin etti. Ayrıca, İslam dini esaslarına göre Kudüs'te yaşayan Hıristiyan ve Yahudi halkına ibadet ve inanç hakkı tanıyan, malına ve canına kesin güvence sağlayan ahitnameyi yanındaki sahabeler huzurunda hazırlayıp verdi. Ahitnamede şunlar yazılı idi:

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,

Bu sözleşme, Müminlerin emiri ve Allah'ın kulu Ömer tarafından İlya (Kudüs) halkına verilmiş bir emandır. Onların canlarına, mallarına, kiliselerine, haçlarına, yerleşik ve göçebe olan bütün fertlerine verilmiş bir teminattır. Onların kiliseleri mesken yapılmayacak ve yıkılmayacak ve kısmen dahi olsa işgal edilmeyecektir. İçindeki kutsal eşyaya dokunulmayacaktır. Mallarına el sürülmeyecektir. Kimse dini inançlarından dolayı zorlanmayacak, kendilerine asla zarar gelmeyecek ve yurtlarına Yahudiler iskân olunmayacaktır. Buna karşılık onlar da cizye vereceklerdir. Bunlardan kim yurdunu terk etmek isterse, gideceği yere kadar mal ve can emniyeti sağlanacaktır. Yurdunda kalmak isteyenler ise güvende olacaklardır ve cizye vereceklerdir. İsteyen Rumlar da gidecek ve isteyen de toprağına dönecektir. Hasat elde edinceye kadar onlardan bir şey istenmeyecektir.

Bu, Allah'ın Resul'ünün, halifelerinin ve müminlerin Kudüs halkına verdiği eman ahdidir, vermekle mükellef oldukları cizyeyi ödedikleri müddetçe geçerlidir."

Daha sonra Hz. Ömer, Kudüs çevresinde yaşayan Hıristiyan halka da ayrıca bir ahitname vermiş ve şöyle demiştir:

" Bu Ömer İbnü'l-Hattab'ın Kudüs'ü Şerifdeki Zeytun Dağ'ında, İsevi milletinin patriği Safranbos'a verdiği ve bütün reaya ile papaz ve patrikleri ihtiva edecek şekilde tanzim olunan yazılı ahitnamedir. Bütün papazlar nerede veya hangi şartlarda olurlarsa olsunlar, biz Müslümanlar tarafından emana sahiptirler. Bütün gayrimüslimler, zimmet akdinin hükümlerine riayet ettikleri müddetçe emanları geçerlidir. Biz müminler ve bizden sonra gelecek olanlar onları korumakla mükellefiz. İtaat ve bağlılıkları devam ettikçe bu da devam edecektir.

Verilen bu emniyet ve eman ahdi kendileri için geçerli olduğu kadar kiliseleri, manastırları, dışarıda ve içeride bulunan bütün ziyaret mahalli olan kutsal mekânları için geçerlidir Bu yazılı fermanda açıkladığımız emirler muhafaza edilsin, onlara riayet edilsin ve ellerinde kalsın! Müminlerden kim bu fermanınızı okur da şimdi veya kıyamete kadar ona muhalefet ederse, Allah'ın ahdini bozmuş ve Habib'ine isyan etmiş olur."

Sayısız deprem ve işgallerle yıkılan ve zarar gören şehir, sırasıyla gelen İslam halifeleri tarafından yeniden imar gördü ve Mescid-i Aksa yeniden inşa edildi ve etrafı temizlendi ve bir düzene sokuldu. İslam coğrafyacısı el- Mugaddisi, Kudüs hakkında"Şehirlerin en yücesi"olarak tarif etmektedir. 1047 yılında Kudüs'e yolculuk yapan Persli Müslüman Nasir el-Khusrav, Tapınak tepesinin taşlarına bir yazı kazmış şöyle demektedir: "Bu Sakrah taşı Tanrı'nın Musa'ya kıble olarak buyurduğu taştır Daha sonra Süleyman'ın dönemi gelmiştir-barış onun üzerinde olsun! O taşın kıble olduğunu görerek onun etrafında bir cami (İlk Tapınak) inşa edilmiştir Böylece bizim Peygamberimiz Muhammed dönemine kadar kalmıştır.- kutsallık ve barış onun üzerine olsun! Bunun kıble olduğunu bilen kişiler dua ederken bu yöne doğru dönmüşlerdir; fakat Tanrı daha sonra kıblenin (Mekke'deki) Kâbe evi olmasını buyurmuştur."

İslam Halifesi Hz. Ömer'in, Kudüs'te yaşayan gayrimüslimlere adalet, merhamet ve insan haklarına dayalı verdiği ahitnameye nazaran, daha sonra Kudüs'ün başına kara bulutlar çöktü ve barbar Avrupalıların Haçlı Seferleri ile Anadolu'da ve Kudüs ve çevresindeki bölge şehirlerinde Müslümanlara yaptıkları katliam ve mezalim başladı. Bunları belgelerle bir bir anlatalım." (İnternet Alıntı Necdet Aslan)

Araştırma yazısı daha uzun kaynak ve belgelere dayalı isteyenler internetten okuyabilirler.

Bugün Gazze dolayısı ile Filistin'de kan dökenler, soykırım yapanlar, ibadethaneleri, hastaneleri, okulları yıkanlar, sivil yaşlı, çocuk demeden katleden zalimle biraz olsun utansınlar!

Hiçbir zaman unutmasınlar ki; "Tarih tekerrürden ibarettir." Bu dünya etme bulma dünyasıdır. Yahudiler bugün ellerindeki imkânlarla ne ekiyorlarsa yarın önlerinde ektiklerini bulacakladır.

Hani bir söz var: "Men dakka dukka" çalma kapıyı çalarlar kapını.

İnşallah dünya liderleri başlarını kumdan çıkarır, kalplerine biraz merhamet gelir, ikiyüzlülükten vazgeçerler de bir an önce taraflar arasında ateşkes ve sükûnet sağlanır.

Orada huzur ve sükûnun sağlanmasının tek yolu ve çaresi:

Başkenti doğu Kudüs olan bir Filistin devleti kurulur.

Dünya ülkeleri de bu yeni devleti tanır. Böylece oraya huzurun gelmesinin temeli atılmış olur. Taraflar huzur içinde yaşarlar.

İsrail kurulduğu günden bugüne hiçbir zaman bir hukuk devleti olmamış ve hiçbir zaman uluslararası devletler hukukuna uyarak bir devlet gibi davranmamıştır.

Birlikte okuyalım:

"Bu haliyle; Yahudi Siyonist terör varlığı için ne bir devlet örfü geçerlidir ne de BM hukuku. Bundan da ötesi, BM denilen organizasyonda zaten Yahudi Siyonist terör varlığının güvencesi için var değil midir O kadar ki gerek dünya ve gerekse BM tarihinde belki hiç rastlanmayan bir olay bile BM tarafından gerçekleştirilebilmiş; toprağı olmayan, işgal ve zorla elde ettiği topraklarda barınan, eğitim görmüş silahlı yetmiş beş bin Siyonist Yahudi terörist militanın Filistin'de hakkının bulunduğu daha en başından kabul edilmiştir.

Aynı BM, Irak, Afganistan, Suriye, Libya, Sudan, Somali, Yugoslavya, Sierra Leone, Liberya ve Angola'ya, askerî ve ekonomik yaptırımları hemen uygulayabilmekte, iş Yahudi Siyonist terör varlığına gelince herhangi bir yaptırım öngörememiştir. Bu o kadar böyledir ki zaman içinde hasbelkader, Yahudi Siyonist terör varlığına karşı alınan güya birtakım kararlar da "yaptırımı olmayan tavsiye kararlar" şeklinde yorumlanabilmiştir...

Sözgelimi; Gazze saldırılarında Yahudi Siyonist terör varlığı İsrail'in önüne çıkan her şeyi yakan fosfor bombalarını kullandığının resmen açıklanmasına ve Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütünün dahi, Yahudi Siyonist terör varlığı İsrail'in saldırılarda fosfor gazı kullandığını da doğrulamasına rağmen bunun da ötesinde BM Çevre Programı, İsrail ordusunun 2006 yılında Lübnan'da Hizbullah ile giriştiği çatışmada, beyaz fosfor kullandığını açığa çıkardığı halde ve halihazırda Cenevre Sözleşmesi'ne göre, sivillerin yaşadığı bölgelerde beyaz fosfor kullanmanın yasak olmasına rağmen, bununla da yetinmeyip takviye askerleri de Gazze'ye gönderen Yahudi Siyonist terör varlığı, her gün yeni bir savaş suçu işleyebilmiş ve halen işleyebilmektedir...