Hayatı yaşadığını hissetmek - Ân diyarı (36)

Selim Ali bugün öz ağabeyi gibi bildiklerinden birisini aradı.

Öylesine...

Artık menfaatsiz aramalar, gidip gelmeler, selâmlaşmalar tarihe gömülüp gidiyor gibiydi.

Telefondaki ses çok rahatladım, dedi. Seninle konuşmaya ihtiyacım varmışı ilaveyi de ihmal etmedi.

Çağın yakası paramparçaydı. Kimse kimseyi görecek gibi değildi.

Halbuki gökyüzüne bakarak yaşayabilirdik.

Bilmiyorum diyerek...

Âcizliğini kabul ederek... Ne olacaktı ki...

Bir araştırma daha mütevazıların daha sağlıklı yaşadığını mı söylüyordu

Bir de zaten farklı gönderildiğimiz dünyada ayrıca daha başka olmak için başka başka hallere girmeye gerek var mıydı!

Deniz kenarlarında, dağlarda çakıl taşları toplamayanımız yok gibi... Hangisi hangisinin aynısı

Hepsi ayrı karakterde, çizgide, renkte ve sairede... Hürriyet bu işte! İnsan kalıplara sığar mı!

Tabiat bütün durağanlığını alır benim Selim Ali; ya senin İyice bak; çıkacaksın kabuğundan. Bugün öyle dedim o ağabeyime telefonu kapatırken: "Huzma safa da'ma keder. Safayı al; kederi at."

Kendimizi belki de hep öteki bildik; dilimizin ucundaki hayatı diyemedik.

Şu deniz var ya Selim Ali, hayata öyle benziyor ki dedi Bilgin Abi. Dalgalanması; sonra durulması...

Kumsala yazı yazdın mı hiç Bir cümle, birkaç mısra, adını ha adını da mı yazmadın Azrail gibi gelip dalgaların adını sildiğini görmedin mi

Hayatı yaşadığını nasıl hissediyorsun diye sordu Bilgin Abi. Ta yüreğinin ortasında, beyninin zonklamasında bazen, kalp atışlarının arada bir ritim değişikliğinde, ölümler önüne düştüğünde, bir düğünün tatlı telâşesinde... nerde, ha

Yoksa sen miydin o dalgaların gitgeli, o denizlerin hürriyeti, gökyüzünün sükûneti, açılıp kapanması! Sen misin kışın soğukluğu, güzün hüznü, baharın haşri, yaz gölgelerinin geçiciliği sen misin!

Nisan kokuları her şeye rağmen sokaklardaydı. Hele kepçelerin hışmına henüz uğramamış eski mahalleleri görseydiniz!

Bunca kalabalık soruların üstümüze üstümüze abanmasını sakinleştirmenin bir yolu da zaman zaman tellerin şiirle yola çıkıyor olmasıydı. Bahri, kanunun telleriyle oynaşmaya başlarken Selim Ali de o ritimle mısraları buluşturmanın telaşesinde bulacaktı kendisini.

GECELER BENDE UYUR

Gece sessiz bir orkestra...

Ellerim tutunur hayallere.