Annem ve ben - Ân diyarı (33)

Çocukluk insanın gidip gelmediği diyar diyorlar. Desinler. Demeseler bile öyle. Kim ayrılır o saf, yalansız, zamansız zamanlardan.

O mahremiyetli sokaklar, mahalleler...

Selim Ali'nin doğduğu, çocukluğunun geçtiği yerlerin acımasızca yerle bir edilmesiyle hatıralar da hayallerinin çok uzağına düştü.

Üzülmek bir fayda etmez ki...

Çok şey değişti çok. Her şey bu kadar değişmemeliydi. Bu kadar derin kovuklar açılmamalıydı. Hafıza, bellek, hatıra, yaşanmışlıklar, acılar, gülüşler, doğuşlar, ölüşler, gelişler, gidişler bu kadar niçin tarumar edilir ki! Bu bir hınçsa... niye Dönüp geldiğimizde bir çadırımız, kulübemiz yoksa bu perişanlığı hangi kelimeler yüklenmek ister ki!

İnsan yaşadığı yerle hemhâl olur. Oradaki ağaçlarla, taşlarla, kuşlarla nefes alır. İşte bu mısralarda Selim Ali'nin nefeslerinin sıcaklığı, özlemi, hasreti ve gidip geldiği yerlerde suskun izleri...

ANNEM VE BEN

Okuldan gelirdim.

Annem kapıda...

Hoş geldin yavrum...

Hoş bulduk ana...

Bir gün değil...

Beş gün değil...

Ne zaman gelsem, ha!

Annem kapıda...

Kitaplarımı alır elimden...

Gözlerinden inmeyen gülümseme...

Islanmış, yorulmuşsun yavrum...

Giyeceklerim, soba, ve saire...

Zil mil nerde; küçücük köyde...

Dağ yürekli annem...

Ne zaman gelsem...

Kapı önünde...

O koca anahtar bir tane...

Taşınmaz zaten...

Ya öyle tak, tak, tak...

Ya da kapı açık kalacak.

Yok öyle kapı vurmak...

Kapalı kapılar ardında durmak...

İşi gücü yok anamın...

O benim şefkat anahtarım...

Okuldan gelirdim.

Annem kapıda...

Hoş geldin yavrum...

Hoş bulduk ana...

Ya Hu... ey gül yüzlü anam...

Gönül yaram...

Saat gibi vaktindesin...

Kapılar önündesin...

Bir gülüş bir sarılış...