Divan şiirinde âyet ve hadis iktibasları (2)

Her edebiyat gibi Divan edebiyatının da beslendiği birtakım fikrî kaynaklar vardır. Ve bu fikrî kaynakların başında da şüphesiz "âyet" ve "hadis"ler gelir. İslâm medeniyeti tesirinde gelişen bir edebiyatın Kur'ân ve hadis gibi iki önemli hazineden istifade etmemiş olması düşünülemez. Genellikle medrese tahsili gören ve orada Kur'ân ve hadis dersi okuyan Divan şairlerinin şiirlerine âyet ve hadis kültürü elbette yansıyacaktır. Klasik Türk şairlerinin, sadece dînî muhtevalı eserlerde değil, Şirazlı Hâfız (ö. 1388) çizgisinde gelişen "hüsniyat şiiri"nde de âyet ve hadislerden faydalanmış olduklarına şahit olmaktayız. Fuzûlî, Bakî, Bağdatlı Rûhî, Nâbî gibi Divan şiirinin zirveleri olarak kabul edilen şairlerin "Divan"ları incelendiğinde bazen lafzen, bazen meâlen âyet ve hadislere yer verildiği görülür. Biz bu makalemizde hadis iktibaslarından (alıntı) -doyumluk olmasa da- tadımlık birkaç örnek sunmak istiyoruz. Daha önceki bir yazımızda âyet iktibasları üzerinde durmuştuk. İsterseniz insanlığın en eski ruhî hastalıklarından biri olan "haset"le ilgili Gaybî'nin (ö.1676'dan sonra) bir beytiyle başlayalım: "Ârifin mevti sana vermez hayât-ı câvidânGel hasedden dûr ola gör "el-hasûdü lâ-yesûd" (Ârifin ölümü sana ölümsüzlük getirmez. Gel hasetten uzak dur. "Kıskanç hiçbir zaman mutlu olmaz.") "Başkasının sahip olduğu nimet ve saadetin zevalini istemek" şeklinde tarif edilen haset, insanoğlunun en eski ruhî hastalıklarından biridir. Hatırlanacağı üzere, Hz. Âdem'in oğlu Kâbil'in, kardeşi Hâbil'i öldürmesi kıskançlık yüzünden olmuştu. O gün bugündür kıskançlık, güvenin kumaşı yemesi misali kıskançları kemirmektedir. Nitekim Gaybî'nin yukarıdaki beytinde iktibas ettiği hadiste kıskançların hiçbir zaman mutlu olamayacaklarını Peygamberimiz ifade etmektedir. Maddî-manevî hiçbir menfaat gözetmeksizin, yalnız Allah rızası için (hasbeten lillah) olsa bile insan, kendisine ihsan ve ikramda bulunan kişiye karşı kendini borçlu hisseder, ona âdetâ kul köle olur. Hz. Peygamberimizin bu gerçeği ifade eden "El-insân ubeydü'l-ihsânİnsan, ihsanın kölesidir" hadisini Cafer Çelebi (ö. 1515) bir beytinde şöyle iktibas etmiştir: "Tâ ki ber-vefk-ı 'El-insân' ola 'ubeydü'l-ihsân'Bende-i halka-be-gûş eyleye insânı kerem" ("İnsan ihsanın kölesi" olduğu gibi aynı şekilde kerem de kişiyi kulağı halkalı bir köle yapar.) Sosyal hayatta yoldaş çok önemlidir. Yola çıkarken yahut bir işe başlarken önce güvenilir bir arkadaş bulacak, sonra yola çıkacaksın. Yolda bulduğunu, yola çıktığına tercih edecek tıynette insanlarla yol yürünmez, iş yapılmaz. Bu gerçeği Zarîfî, (ö. 1795) Peygamberimizin "Er-refîk sümme't-tarîkÖnce yoldaş sonra yol" hadisini iktibas ettiği bir beytinde şöyle dile getirmektedir: "Her ne demiş fahr-i âlem "er-refîk" Kıl amel onunla ol "sümme't-tarîk" Gerek "âyet"lerde gerekse "hadis"lerde bazen "mümin"lerin veya "Müslüman"ların değil, doğrudan "insan"ların konu edildiği görülür. Bunun bir örneğine "Hayru'n-nâs enfeuhüm li'n-nâsİnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olanıdır" hadisinin iktibas