Yahya Kemâl'in rubaileri üzerine

Bugün (1 Kasım 2023) Yahya Kemâl'in (ö. 1 Kasım 1958) vefat yıl dönümü. Büyük Türk şairini anmadan geçmek vefasızlık olur. Bu yüzden, onun rubaileri üzerinde durarak rahmetle yâd edilmesine vesile olmak istiyoruz.

Rubai, Doğu edebiyatında bir tefekkür kalıbıdır. Klasik şairlerimiz duygularını -genellikle- gazel, düşüncelerini de rubai nazım şekliyle dile getirmişlerdir. Fikirlerin rubailerle ifade edilmesi geleneği Cumhuriyet'e kadar hatta Cumhuriyet'ten sonra da devam etmiştir.

Cumhuriyet devri Türk edebiyatında "rubai" denilince akla ilk gelen şüphesiz Arif Nihat Asya (ö. 1975) olacaktır. A. Nihat, 1500'ü aşkın rubaisiyle gerek sayı bakımından, gerekse muhteva zenginliği itibarıyla zirvededir.

Yahya Kemâl, diğer kalem mahsullerinde olduğu gibi rubai yazmakta da cimri davranmıştır. "Rubâîler" (Yahya Kemâl Enstitüsü Yayınları, İst. 1963) adlı eserinde 41'i telif, 54'ü de Ömer Hayyam'dan tercüme olmak üzere toplam 95 rubai yer almaktadır.

Yahya Kemâl, eserine; rubailerinin sevildiğini, ününün Ömer Hayyam'a kadar ulaştığını belirten şu iddialı "epigraf"la başlar:

"Farkında değildik göğe ermiş serimizŞimden gerü gülzâr-ı sühandir yerimizGitmiş haber-i neşvesi Hayyam'a kadarHaz vermiş ehibbâya rubâîlerimiz." (Yahya Kemâl, a.g.e., s. 5.)

Yahya Kemâl'in rubailerinde Ömer Hayyam tesiri çok açık. Öyle ki onun şu rubailerini Farsça'ya çevirseniz eminim Hayyam rubailerinden ayırt edemezsiniz:

"Eyyâm geçer şâm da sürmez şeb olurAşk ehli hıredmend ise Cem-mezheb olurDert etmemek isterse günün geçtiğiniHem câm ile hem yâr ile leb-ber-leb olur." (Yahya Kemâl, a.g.e., s. 37)

"Çepçevre bahâr içinde bir yer gördükFerhâd ile Şîrîn'i berâber gördükBaktık geceden fecre kadar ellerdeYıldızlara yükselen kadehler gördük." (Yahya Kemâl, a.g.e., s. 23)

"Bilmem kime yahut neye uyduk gittikGâhî meye gâhî 'ney'e uyduk gittikErbâb-ı zekâ riyâyı mezheb bildiBizler dil-i dîvâneye uyduk gittik." (Yahya Kemâl, a.g.e., s. 22)

Hâlbuki Yahya Kemâl, Hayyam tesirinden âzâde, kendi fikirlerini terennüm edebilseydi bizce daha kalıcı rubailer bırakabilirdi geride. Nitekim kendi meşrebince yazdığı aşağıdaki rubaileri daha yerli ve fikren daha olgun:

"Ahbâbını ister iyi ister kötü seçİdbâra düşersen seçilirler er geçBirçokları küsmüş gibi bîgâneleşirOnlar sana küsmeden sen onlardan geç." (Yahya Kemâl, a.g.e., s. 8)

"Yâ Rab ne müsâvâtı ne hürriyeti verHattâ ne o yoldan gelecek şöhreti verHep neşve veren aşkı terennüm dilerimYâ Rab bana bir ses yaratan kudreti ver." (Yahya Kemâl, a.g.e., s. 33)

"İkbâle geçen hayli taraftan öğülürİdbâra düşen de her taraftan söğülürÂhir öğülen öğen söğen birlikteHep aynı değirmende karışmış döğülür." (Yahya Kemâl, a.g.e., s. 38)

Yazımızın başında da işaret ettiğimiz üzere, Yahya Kemâl'in rubailerinin ekseriyeti Ömer Hayyam'dan tercümedir. Y. Kemâl, tercümede takip ettiği metodu şöyle özetler:

"Hayyâm'ı alıp tercüme et derlerseÖğrenmek için tâlip isen bir derseDerdim ki rubâîsini nazm etmelisinHayyâm onu Türkî'de nasıl söylerse." (A.g.e., s. 13)

İşte Hayyam'dan tercüme ettiği bir-iki rubaî örneği:

(Farz et ki dünyada istediğin gibi yaşamışsın, sonu nedir Farz et ki bu ömür kitabını baştanbaşa okuyup hatmetmişsin, sonu nedir Farz edeyim ki bu dünyada yüz sene gönlünce yaşamışsın, farz et ki bir yüz sene daha yaşayacaksın, yine sonu nedir) (Bkz. Rubâiyyat-ı Ömer Hayyam, Çeviren: Hüseyin Dâniş, Amedî Matbaası, İst. 1346, s. 140.)