Bazılarımızın nefsine övmek hoş geliyor, bazılarımızın nefsine de övülmek Yani kimimiz övmeye teşneyiz, kimimiz de övülmeye. Böyle bir toplumda elbette meddahlık, riyakârlık, kibir, gurur, kendini beğenme gibi hastalıklar yaygınlaşacaktır. Bizim geleneğimizde eskiden beri övmek de övülmek de makbul sayılmaz. Çünkü öven menfaat bekler, övülen de "ke
Recâîzâde Ahmet Cevdet'in "Nevâdiru'l-Âsâr" (Bulak, 12561840) adlı beyitler antolojisini karıştırırken "kalem ile kılıç"ın, yahut "akıl ile irfan"ın bir arada bulunamayacağını yani kalem erbabında kılıcın, irfan sahibinde de dünyevî aklın olmayacağını ifade eden beyitlere rastladım. Bu tespitler ne ölçüde doğrudur acaba Konunun tartışılması sanırım
Hırs; "Bir şeyi elde etmek için duyulan, önüne geçilmez derecede kuvvetli istek" olarak tanımlanır. Mal hırsı, para hırsı, şehvet hırsı, şöhret hırsı, makam-mevki hırsı gibi çeşitleri vardır ki bunlardan en tehlikelisi şüphesiz makam-mevki hırsıdır. Makam-mevki hırsına kapılanların, amaçlarına ulaşmak için yapmayacakları kötülük yoktur. Hatta -hâşâ
C. Allah Kur'ân-ı Kerim'de "İnsan için kendi sa'yinden (çalışmasından) başka bir şey yoktur." buyurur. (Necm sûresi 53, âyet: 39) Hz. Peygamberimiz de "Allah çalışanı sever" der. "Çalışmak ibadetin yarısıdır", "İşleyen demir ışıldar", "Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir" gibi nice atasözümüz var. Bütün bu ihtar ve tavsiyelere rağmen çalışkan bir
Mehmet Akif: "Rahmetle anılmak, ebediyyet budur ammaSessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecek" derse de bu vefakâr millet Akif'i hiç unutmadı. Özellikle vefat yıl dönümlerinde onu rahmetle anmaktadır. Ve inşallah sonsuza dek de anmaya devam edecektir. Dolayısıyla biz de bugün "Safahat"tan seçtiğimiz beş beyitle Akif'in düşünce dünyasına temas ederek
Günlerdir "ahmak" kelimesiyle yatıp "ahmak" kelimesiyle kalkıyoruz. Peki, ahmak ne demektir Birlikte araştırmaya ne dersiniz Sözlükler arasında bir gezinti "Ahmak" Arapça bir kelime olduğuna göre önce Mütercim Asım'ın (ö. 1819) "Kâmûs Tercümesi"ne bakalım. 1-"Ahmak"ın kökü olan "humk", "humuk" ve "hamâkat": Bir kimsenin aklı az olmak mânâsınadır ki
Anadolu'da en çok şerh edilen eserlerin başında Mevlânâ'nın (ö. 1273) 6 ciltlik "Mesnevî"si gelir. Yazıldığı tarihten beri Türk münevverleri tarafından sevilerek okunan Mesnevî, defalarca tercüme ve şerh edilmiştir. Düşünce tarihimizde önemli bir yeri olan "Mesnevî" ve şerhlerine karşı ilgim lise yıllarıma dayanır. Yanlış hatırlamıyorsam Mehmet Kap
Mesnevî'nin 5'inci cildinde "Bâyezîd'in Zamanında Bir Kâfire Müslüman Ol Demeleri" başlığı altında şöyle bir hikâye anlatılır: "Bâyezîd'in (Bâyezîd-i Bistâmî, ö. 874) zamanında bir kâfir vardı. Ona kutlu bir Müslüman dedi ki: Ne olur Müslüman olsan da yüzlerce kurtuluşa erişsen, ululuklar bulsan. Kâfir dedi ki: Eğer Müslümanlık, âlemin şeyhi Bâyezî
"Bu Vatan Kimin" şiiriyle tanıdığımız Orhan Şaik Gökyay (ö. 2 Aralık 1994), HİSAR dergisinde "Kitaplarda Neler Var" ana başlığı altında yazdığı makalelerde eski kitapları ve yazarlarını tanıtır, onlardan nakiller yapardı. Orhan Şaik'in vefat yıldönümü münasebetiyle biz de bugün hocayı hayırla yâd ederek ondan aldığımız ilhamla eski bir kitapta görd
Kültür-sanatla ilgili yazı konusuna bakarken bundan 97 yıl önce bugün (30 Kasım 192530Kasım 2022) tekke ve zaviyelerin kapatılmış olduğunu gördüm. Dolayısıyla, bugünkü yazımızda özellikle dînî hayatımızı önemli ölçüde etkilemiş olan tekke ve zaviyeleri ele alarak artıları ve eksileri üzerinde durmak istiyoruz. Eskiden dînî hayatımıza yön veren iki
© 2016