Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Ben ona ağlamıyorum ki!.."

Semerkand'da medfun bulunanMuhammed bin Fadl Belhîhazretleri büyük velîlerdendir. Semerkand'da kadılık yaptı. 931'de orada vefât etti.Bir gün şunu anlattı:Nuh aleyhisselâm zamânında insanlar bin sene kadar yaşardı. O devirde bir kadının oğlu öldü. İki gözü iki çeşme ağlıyordu ki, bir komşusu tâziye için geldi.Ve onu tesellî edip;"Niye bu kadar ağlı

"Seninmurâdın nedir evlâdım"

Bir genç,Şâh Şücâ-i Kirmânîhazretlerinin büyük bir velîolduğunu işitip, ziyâretine gitti bir gün.Sohbetini dinledi.Çok istifâde etti.Ancak bir kerâmetini görmek istiyordu bu büyük velînin.Yanında üç gün kaldı.Hiç kerâmet görmedi.Kendi kendine;"Gideyim bir daha da gelmeyeyim" diye düşündü.O esnâda büyük zâtgenci yanına çağırıp;"Evlâdım! Üç gündür so

Takvâ ehlibir dâmat arıyordu...

Büyük velîlerdenŞâh Şücâ-i Kirmânîhazretleri, Kirman pâdişâhının oğlu olup, 889'da vefât etti.Bu zâtın çok sâliha bir kızıvardı ki, Kirman vilâyetinin en güzel kızıydı.Çok isteyeni vardı.Babası kimseye vermiyordu. Çünkü o, "takvâ ehli" bir dâmat arıyordu.Nihâyet câmide tâdil-i erkânlanamaz kılan bir "genç" gördü.Onu gıbtayla seyretti.Namazı bitince

"Evinizde yaşlı var mı"

Âşık Efendi, Edirne'de yaşayan Allah dostlarındandır.Bir gün sevdiği gençlerden biri gelip;"Bir nasîhatinizialmaya geldim efendim" diye arz etti.Mübârek zât sordu:"Evlâdım! Sizin evde yaşlı insan var mıdır""Var efendim.""Kimdir o""Annem efendim, doksan yaşında."Gence sevgiyle bakıp;"Evlâdım! İhtiyarlara hizmet etmek, çok büyük nîmettir. Hele bu, an

"Onun ekmeğinde şifâ vardır..."

Âşık Efendi, Edirne'de yaşıyan Allah dostlarındandır. Hasan Sezâi dergâhında talebe yetiştirirken, 1567 senesinde vefât etti. Zâviyenin yakınına defnedildi.Bir gün sevenlerinden bir genç, bu zâtı ziyâret niyetiyle çıktı evden. Giderken de;"Gideyim, Âşık Efendi'nin hânesinde pişen bereketli yemeklerden yiyeyim. Onun ekmeğinde şifâ vardır. Hele kendi

Hasetçi her zaman vardır!..

Hadîs âlimlerinin en büyüğü olanİmâm-ı Buhârîhazretlerinin ilminin üstünlüğü ve dîninin bütünlüğü her yere yayılınca insanlar her taraftan yanına üşüştü.Ancak bâzı kimseler haset edip, hakkında "dedikodu" çıkardılar. O da Nişâbur'dan Buhâra'ya göç etti. İnsanlar, akın akın gelip ziyâret ediyordu kendisini.Oranın vâlisi bir memuruna;"Git İmâma söyle

Anne duasıyla şifaya kavuştu...

Hadîs âlimlerinin en büyüğü olanİmâm-ı Buhârîhazretleri, 1400 senesinde Buhârâ'nın Cağanyân nâhiyesinde vefât etti.Henüz küçükken babası vefât etmişti...Tahsîlini, annesi aldı üzerine. Çocukken gözlerine bir hastalık gelmiş ve bir müddet sonra görmez olmuştu iki gözü de.Kadıncağız gece gündüz duâ ediyor, şifâ vermesi için Allahü teâlâya yalvarıyord

Günahına üzülen kimse mümindir

Büyük velîAlaaddîn-i Attârhazretleri bir gün talebesiyle sohbet ediyordu...Bir ara sohbeti kesip;"Siz mi beni buldunuz, yoksa ben mi sizi"diye sordu.Talebeler;"Biz fakîrler sizi bulduk efendim"dediler.O zaman;"Peki, bulun beni öyleyse!"buyurdu.Ve bir anda kayboldu gözden...Hatâ ettiklerini anladılar...Büyük "pişmânlık" içinde;"Hatâ ettik efendim, a

Sevgi kimden gelir

Evliyânın büyüklerindenAlaaddîn-i Attârhazretleri anlatıyor:Hocam Behâeddîn-i Buhârî, beni talebeliğe kabul edince; onu o kadar sevdim ve öyle bağlandım ki, bir an bile ayrılmak istemiyordum yanından.Zîra onun yanında geçirdiğim az bir zaman, onsuz geçen yıllardandaha kıymetliydi benim için.Birine bir teveccüh etseydi, tasavvufun en yüksek derecesi

"Evlenmek için dünyâlık şart değil ki!.."

Alaaddîn-i Attârhazretlerinin babası, çok "zengin" biriydi Buhâra'da. Öldüğünde çok malve para bırakmıştı.Ama Alaaddîn, hiçbir şey almadı omallardan.Gidip Behâeddîn-i Buhârîhazretlerine talebe oldu.Ne yorganı vardı odacığında,ne de yatağı.O, bütün dikkatiniderslerine vermişti.Hocası, onun kalbindeki cevheri gördü. Ve hanımına;"Kızımız büluğa erince