Bediüzzaman nasıl ve ne zaman esir düşer

Bediüzzaman'ın Hayatı'ndan Tesbitler-223Bediüzzaman'ın ayağı kırıldığı bir zamanda köprü altında bulunan su kemeri içinde saklandıkları sırada, "Lâtif bir inayet-i ilâhiyedir ki, otuz üç saat, onlar Rus askerlerini gördükleri ve Ruslar da onları aradıkları hâlde bulamadılar. Bu esnada Bediüzzaman, talebeleri olan gönüllü fedaîlere hitaben, "Arkadaşlar, durmayınız. Sizlere hakkımı helâl ettim; beni bırakınız, siz kendinizi kurtarmaya çalışınız," demesi üzerine, fedakâr ve kahraman talebeler, "Sizi bu hâlde bırakıp gidemeyiz; şehit olursak, yine hizmetinizde olsun" deyip kalırlar."1 Bu gelişmeleri yine Ali Çavuş ile yapılmış olan farklı bir röportajdan aktaralım: "Su kemerinin üstündeki binayı da Ruslar işgal etmişlerdi ve sesleri aşağıdan işitiliyordu. Bir saat kadar zaman geçti. Bir silah sesini duyduk. "Eyvah, herhâlde Abdülvahhab'ı vurdular" dedik. Fakat az sonra bazı ayak seslerini duymaya başladık. Tüfeklerimizi ellerimize aldık, bekledik. Baktık Abdülvahhab, arkasından da Rus askerleri... Üstad'ı gördüler; acele bir sedye getirdiler. Tüfeklerimizi teslim aldılar. Hepimizi çıkarıp, altında otel olan ve o zaman Rusların ikinci ordusunun yerleşmiş olduğu bir binaya bizi götürüp yerleştirdiler. Yolda, Ermeniler bizim bulunduğumuzu duymuşlar. Bizi öldürmek için sağdan soldan hücuma geçtiler. Fakat Rus askerleri etrafımızda halka tutarak bizi muhafaza altına aldılar, öyle götürdüler. Eğer Rus askerleri olmasaydı, Ermeniler bizi sağ bırakmazlardı. Binanın kapısında bizi bir alay kumandanı karşıladı. Bizim aç ve susuzluğumuzu anlamış olacak ki, birkaç Rus askerini gönderip, Bitlis'in metruk bırakılmış evlerinden ekmek parçalarını bulup getirmelerini emretti. Askerler gittiler, biraz sonra yarım çuval kadar eski ekmek parçalarını bulup getirdiler ve ortamıza çuvalı boşalttılar. Üç gündür bir şey yememiş olan bizler, o eski ekmek parçalarını baklava gibi yemeye başladık. Üstad Hazretlerini, ayrı bir odaya aldılar. Ona kızartılmış bir tavuk getirdiler ve önüne koydular. İki Rus kumandanı Üstad'la konuşmaya başladı. Konuşma mevzuları belli ki harple ilgiliydi. Sanki Üstad kumandan, oradaki Rus komutanları esirdi. Üstad onlara hiç ehemmiyet vermiyordu. Üstad'ın bacağının kırık olduğuna vâkıf oldular. Bir sıhhiye memuru çağırıp ayağını alçıya koydular. İki buçuk saat kadar orada kaldıktan sonra, bir müfreze refakatinde, hükümet binasına