Mukaddes yolun mutlu yolcuları -3

Arafat'da büyük buluşmaMedine'de Rasullullah'ın (ASM) misafiri, Mekke'de ise, Cenab-ı Hakk'ın misafiri olarak bulunuyorsunuz. Bu kadar şerefli ve yüce makamlarda ve mekanlarda misafir edilmek, biz âciz kullar için ne büyük saadet, ne büyük bir mutluluk, elhamdülillah. Bu arada bize düşen de, bu mukaddes misafirliğin kıymetini takdir edip, misafirliğe yakışır edep ve takva içinde bulunabilmek. Kimlerin misafiri olduğumuzu düşünüp, ona göre hareket edebilmek. Bu heyecanı, mutluluğu, feyiz, huzur ve huşuyu yakalabilmek. Cenab- Hak muvaffak etsin. İlk defa Kâbeyi görmenin sevinç ve heyecanını tarif etmeye imkân ve mecalim yok. Grub halinde ihramlı olarak ilk umremiz için Kâbe'nin avlusuna vardığımız zaman, gözlerimiz Allah'ın beyti olan siyah örtülü mübarek yapıyı aramaya başlamıştı. Çeşitli kıyafetler içinde dünyanın dört bir yanından akın akın gelen insanların da yüreğinde aynı heyecan, gözlerinde aynı sevinç okunuyordu. Sıramız gelip de içeri girince, işte Kâbe-i muazzama karşımızdaydı. Kalbimin gümürtüsü yanımdaki insanlar tarafından da duyuluyor gibiydi. Yanıbaşında yükselen 'Zemzem Kulesi' denilen heyüla yapı, bütün cesametine rağmen Kâbe'nin yanında bir çakıl taşı kadar mana ifade etmiyordu. Zira Kâbe-i Şerif, bir nur sütunu haline arş-ı âla'ya yükseliyordu. İnşasında Hz. Adem'in, Hz. İbrahim'in ve Hz. Muhammed'in (ASM) elinden çıkmış bir mukaddes yapıydı. Cenab-ı Hak buraya "Beytim" yani evim demişti. Allah'ın evi karşısında hiç bir sarayın, gökdelenin, hiç bir rezidansın esamesi bile okunmazdı. Bu öyle bir nurdan sütun ki, her an binlerce kişi onun etrafına, kalbini hacerül esvada başlamış şekilde birer pervane gibi dönüp duruyordu. O gün tavafımızı yapıp otelimize döndük ama, benim kalbim hâla Kâbe ile irtibat halindeydi. Siyah örtüsü, İbrahim makamı ve altın oluk gibi ayrıntılar gözümün önünden hiç gitmiyordu. Ertesi gün öğle namazını Kâbe'de kılmak üzere erken saatte servise binerek yine Beytullah'ın yolunu tuttum. Bu defa görevliler bizi ikinci kata yönlendirdiler. Orada da tavaf devam ediyordu. Namaz için uygun bir yer bulana kadar zaten öğle namazının vakti yaklaşmıştı. Kâbe'yi rahatça görebileceğim bir noktaya seccademi serdim ve Kâbe'yi seyrederek namaz vaktini beklemeye başladım. Her an Kâbe'ye 120 rahmet iner, bunun altmışı tavaf edenlerin üzerine, ellisi namaz kılanların üzerine, onu da Kâbe'yi seyredenlerin üzerine isabet edermiş. Biz de on rahmete razı olarak seyretmeye devam ettik. Allah'ın rahmetinin derecesini ancak kendisi bilirdi. Bir rahmetinde kim bilir ne hikmetler gizliydi. Ezan okunup da namaza başlayınca, yine çok anlamlı düşüncelere daldım. Daha önceki namazlarımda binlerce km. Uzaklıkta Kâbeyi kıble tutarak namaz kılarken, şimdi Kâbe'nin