Bediüzzaman ve talebeleri Ulu Camii'de

İnsanlar vardır; doğar, büyür, belli bir süre yaşadıktan sonra ölür gider.Bir kaç yakınından başka, onun öldüğünden kimsenin haberi bile olmaz. Yine insanlar vardır, yaşadığı müddetçe halkın gönlünde yer aldığı gibi, öldükten sonra da bu yerini korumaya devam eder. Onlara öldü demek bile yakışmaz. Zira ömürlerini tamamlamışlardır fakat, hayatları devam etmektedir. Peygamberler, şehitler, Allah dostları böyle ölümsüz insanlardır. İşte bu ölümsüzlerden birisi de, ahirzamana damgasını vuran, "mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecektir" diyen Bediüzzaman Said Nursi Hazretleridir. Ömrü hapislerde, sürgünlerde, memleket zindanlarında geçmiş, bu arada Risale-i Nur gibi bir iman hazinesi bırakıp dünyadan göçmüştür. Gerçekten de, vefatından sonra iman hizmeti inkişaf etmiş, "acele ettim, kışta geldim, sizler cennetâsa bir baharda geleceksiniz" diye verdiği müjdeler, tahakkuk etmiştir. Her yıl Bursa Ulu Camii'de yapılan Bediüzzaman Mevlidi, bu sene 30 Nisan Pazar günü yapıldı. Bir çok il ve ilçelerden büyük bir katılımla yapılan bu seneki mevlide, her sene olduğu gibi, Eskişehir Yeni Asya okuyucuları olarak biz de iki otobüs dolusu Bediüzzaman gönüllüleri ile iştirak ettik. Mevlidler, vefat eden bir kişinin arkasında okunan, Süleyman Çelebi'nin yazdığı ve aslı adı, "vesîletü'n necat" olan manzum şiirinin çeşitli makamlarda bestesi ile birlikte, aralarda Kur'an-ı Kerim ve sâlavatlarla yapılan bir dua merasimidir. Özünde hüzün ve sükûnet vardır. Fakat ölümü bir "şeb'i arus" olarak gören ve ölümü ile hizmetlerinin artarak devam ettiği bir şahsiyet için okunan mevlidler, bir bayram havasında gerçekleşiyor. Uzun zamandır görüşemeyen dostlar bu vesile ile bir araya geliyor, kucaklaşıyor, sohbet ediyor, hatırlarını tazeliyor. Hizmetlerdeki coşku ve sevinçler paylaşılıyor. Ulu Camii'de Ulu bir insan, Rıdvan Utangaç Ağabey Her nur talebesi, Bediüzzaman Hazretlerini görmek, gözünün içine bakmak, onun sesini işitmek, dersinde bulunmak için can atar. Ne var ki, artık o Muhterem Zâtı dünya gözü ile görmek mümkün değildir. Ama, O'nu görenleri görmek, o gözlerin içine bakan gözlerle göz göze gelmek, birinci ağızdan Üstâd Hazretleri ve Risale-i Nurla ilgili hatıraları dinlemek de bir nur talebesi için büyük bir saadettir. Ne yazık ki, Üstad Hazretlerini gören son şahitlerden yaşayan bir kaç ağabeyimiz kalmıştır. Bunlardan birisi de, Bursa'da yaşayan Rıdvan (Erdoğan) Utangaç Ağabeydir. Biz de bu mevlid vesilesi ile, kendisi ile Ulu Camii avlusunda görüştük, sohbet ettik, ve birlikte camiye girerek namaz kıldık. Böyle imkânı bahşettiği için Rabbime şükrediyorum. Üstâd'ı gören her nur talebesinde olduğu gibi, Rıdvan Ağabey'in de ileri yaşına rağmen (84 yaşında olduğunu ifade etti) pırıl pırıl bir hafızası ve parlak zekası, gözlerindeki ışıltıdan anlaşılıyordu. Kısa sohbetimizde kendisine bir kaç sual sordum, hevesle ve heyecanla cavaplar verdi. Çok dikkate değer bir hatırasını da şöyle anlattı: "Risale-i Nurla onbir yaşında tanıştım. Köyümüzde Yaşar Şahin diye bir ağabey vardı. Bu zat, ehli tarik birisiydi ama aynı zamanda Risale-i Nur da okuyordu. Yaşar Ağabeyin yanında çoğu zaman bir adam görürdük.