Yesevizade Alparslan Yasa

Milat

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (192)

"Şapka inkılâbından sonra dîğer bir arkadaşımızın, Ankara Vâlisi Yahyâ Galip Bey'in bir ziyâretini hatırlarım. Aynı zamânda meb'us olarak bulunan Yahya Galip Bey de çok yakınımızdı. Bir teklifi vardı. 'Nedir' dedim. 'Şapkanın orta yerine bir Ay-Yıldız koyalım; dîğer milletlerden farkımız belli olur.' dedi. Teklif bu! Yahya Galip Bey'e: 'Canım, biz

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (191)

1937 Haziranındaki bağış hâdisesi, insanda, artık sonunun yaklaştığını hisseden bir adamın davranışları intibâı bırakıyor. Mâhiyetini henüz bilemese de ciddî sûrette hasta olduğunun farkındadır ve bu hâldeyken çiftliklerin işleriyle uğraşmaya mecâli kalmamıştır. Üstelik, çiftlikler (daha doğrusu, İnönü'nün beyânına nazaran, en azından, Ankara'daki

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (190)

Asıl bağış sebebi neydi Ne var ki, İnönü, uzun seneler sonra, Hâtırât'ında, 12 Haziran 1937'de TBMM'de îrâd ettiği nutku yok farzederek, başka telden çalacak, hâdisenin içyüzünü o zamân ifşâ edecekdir. Hâtırât'ındaki îzâhatına nazaran, "Tek Adam"ın ilk niyeti, çiftlikleri Zirâat Vekâletine satmakmış. Arada müzâkereler olmuş, hattâ muayyen bir bedel

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (189)

Hiçbir "Cumhûr Reîsi"nin maaşı, "Ebedî Şef"in dudak uçuklatan maaşının yanına dahi yaklaşamamış ve "Cumhûr Reîsleri" umûmiyetle "fakîrleşme" temâyülüne tâbî olmuşlardır… Halkın bir nebze dahi sözünün geçtiği bir memlekette, üstelik o halk sefâlet içinde sürünüyor iken, "Ebedî" ve "Millî Şefler"inki ölçüsünde maaşlar mümkün olabilir miydi *** "Çank

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (188)

Abbas Hilmi Paşa'nın 900 bin TL bağışını da mâmelekine katıyor Soyak'ın têvîline nazaran, Efendi'si, daha 1927 senesinde bütün bu çiftliklerin Partisine âid olduğunu bildirmiş; binâenaleyh yapılan işler meşrû ve halkın menfâatine imiş… Şu var ki CHP ve Devlet tamâmen aynîleşmiş, ortaya bir CHP Devleti çıkmıştı amma, hukûken bütün bu mal-mülk "Tek A

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (187)

Soyak'ın dîğer bir kuyruklu yalanı ise, Hind Müslümanlarının pek büyük yardım meblâğını, onun "şahsına" göndermiş olmalarıdır… Bunu öyle bir edâyla söylüyor ki sanki kendileri sefâlet içinde sürünen ve yarı aç, yarı tok yaşıyan o garîbân Hind Müslümanları, emsâli zor görülür bir fedâk̃ârlıkla topladıkları bu meblâğı, Mustafa Kemâl'e, "başlattığı mü

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve Hakîkî Mensûbiyeti (186)

"Mutlak Şef", memnûn kalmadığı Vekîlleri "sert muâmeleyle" istîfâya zorluyormuş İnönü, Hâtırât'ında, 18 Eyl̃ûl̃ 1937 akşamı, Çankaya Köşkü'nde ve bütün Hük̃ûmet Âzâları önünde "Mutlak Şef"le aralarında cereyân eden ve ertesi gün, kendisinin Başvekîllikden azline müncer olan şiddetli münâkaşaya, muhâtabının hastalıktan mütevellid asabiyetini mühim b

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (185)

"Beni rakılı salyasıyle sulıyarak bir öptü!" "En nihâyet: '- Bana bak! Bir yere gidemezsin! Otur oturduğun yerde! Sonra karışmam! Hem ayağa kalk! Gel buraya! Öp beni!' Ve sâire… Ben de gittim, öptüm… '- Olmadı! Bilmiyorsun! Adam öyle öpülmez! Bak böyle!' diyerek beni rakılı, makılı salyasıyle sulayarak bir öptü! Tütün, leblebi kokusu, ispirtosu ile

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (184)

(Üstte: Yaşar Özey, "Orman Çiftliği Onbirinci Yılına Girdi", Ulus, 15.5.1935, s. 3) (Altta: Kurun, 21.1.1938, s. 3) Üstteki makâlede, tedâvüle yeni sokulan bir yığın uydurma kelimeyle, Mustafa Kemâl'in Orman Çiftliği'nin on bir senelik muvaffak̆iyetleri anlatılıyor… Türkiye'nin en büyük sermâyedârı mevk̆iine yükselmiş Mustafa Kemâl'in doğrudan sâh

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (183)

Babası da "içki müptelâsı"ydı Dr. Arar, onun içkiye düşkünlüğünün "gencliğinde" başladığını ifâde ediyor. Bu "genclik" acabâ hangi yaşa kadar geriye gidiyor Lord Kinross'tan, bunun, idâdî (lise) çağına kadar geriye gittiğini öğreniyoruz: "[Manastır Askerî İdâdîsi'nde okurken,] artık çocukluktan çıkmış olan Mustafa Kemâl, Selânik'e döndükçe, bu deği