Ünal Bolat

Türkiye

Az bir bedel ödeyerek...

"Günlük 15 lira gibi küçük bir bedel ödeyerek kendimize büyük bir yatırım yapıyoruz..."Hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum. Bana dedi ki:"Dağıtımını yaptığın Türkiye gazetesini bir yıl boyunca her gün düzenli olarak baştan sona okuyacağına söz ver" dedi.Baş sayfadan ekonomi sayfalarına, köşe yazarlarından dış politika yazılarına ve özellikle

"Senden bir söz istiyorum"

"Senden bir söz istiyorum" dedi. Ne olduğunu bilmeden, güvenle: "Peki abi" dedim."Hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum... Yedek parça satıcısı firma sahibine ve bana dönerek, "Ben hayatım boyunca bir din kitabı okumadım. Ama bu kitabı okudukça aslında dinimi bilmediğimi ve yaşamamış olduğumu fark ettim. Şimdi öğrenmeye başladım" dedi.Bu sözle

Bu birikimi neye borçlusunuz

"Kendisine günlük gazete okuma alışkanlığım olduğunu, kitap okuduğumu anlattım..."Geçtiğimiz günlerde hayatımda unutulmaz bir tecrübe yaşadım. El aletleri, ekipman ve kimyasal maddeler alanında dünya çapında öncü ve lider olan köklü bir Alman markasının Türkiye CEO'su ve beraberindeki heyet Antalya'ya geldiler. Daha önceden kendilerine bilgi verile

Yaşama sevinci kalmayınca...

Dedim ki: "Köy yerinde çekmiyordur telefon. Fazla da arayıp rahatsız etmeyeyim."Paylaşımına baktığımda şaşırdım kaldım: "Öyle bir yere gitmek istiyorum ki, gidişi olsun ama dönüşü olmasın. Hiç kimse beni bulamasın" diyor ardından: "Çok yoruldum" yazıyordu...İnsanın yaşama sevincini kaybetmesi böyle bir şey miydi İmkânsızlık desen imkânsızlık yoktu.

İkisini de tanıyorum

"Meğer dükkân komşuları, bir kazaya sebep olur diye çatlak camları da kırıp indirmiş."Hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum...Baktım ikisi de aynı köylü ve birisini de tanıyorum."Durun ne oluyor" falan derken dükkânın önü ana baba gününe döndü. Adamlar birbirine itiş kakış yaparken dükkândan içeri girdiler. Bir anda dükkânın altı üstüne geldi.

Ne kara kara düşünüyorsun

"Camcıya gidip camları tak da elim müsait olunca ödeyeyim diye teklif de edemezdim..."Gençlik yıllarımda terzi esnafıydım. Bundan yıllar önce başımdan geçen ilginç bir hatıramı sizinle paylaşmak istedim... Bir bahar mevsimiydi. Cuma günü ikindi vakitleriydi... Camiye gidip dükkâna geri döndüğümde camın tamamen kırık olduğunu gördüm. Cam dokunsanız

O gün de geleceği tuttu!..

"Köye geleli altı ay olmasına rağmen camiye sabah vaktinde kendinden başka gelen olmamıştı..."İlim sahibi göreve yeni başlamış bir din görevlisiydi. Gençti coşkuluydu insanlara dini doğru öğretebilmek için de gayret gösterir bol bol ilmihal kitapları okur, öğrendiklerini çevresindekilerle paylaşırdı...Bütün uğraşlarına çabalarına rağmen cemaat sayı

Gölcük'te Bağdat Camii...

"Öyle hassaslar ki kendi tarttıkları ürünlerde bir gram fazla gidecek diye ödleri kopuyor..."Hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum... 1978-1980 yıllarında Belediye Başkanlığı yapan, babası da Yassıada mahkûmu Ahmet Bey, hatta tüm semt hepsi tanıyor yeğenim İbrahim'i. Hepsi onu çok seviyorlar.İnsanların sevgisini itimadını kazanmak ve bunu sürd

Yeğenimle pazara giderken

"Bu yıl kuraklıktan göle de su ilave edilmediğinden o arazide de meyveler zordaydı..."Köyüm İznik'e 17 kilometre Gölcük'e 36 kilometre Tacir köyü. Biliyorsunuz her sene bir önceki seneyi aratır gibi susuzluk had safhada... Hemen her taraf gibi bizim köyümüzde de de içme suyu sıkıntısı vardı. İnsanlar bir arayış içinde. Sağ olsun köylünün gayretiyle

Size yardımcı olunmaz mı

"Bu arkadaşları alıyorsun doğruca camiye götürüyorsun, para da almıyorsun. Sakın..."O gün çoluk çocuk "haydi Büyükada'ya gidelim" dedik. Sirkeci'den bindik vapura normal Boğaz iskelelerine göre uzunca bir deniz yolculuğuyla Büyükada iskelesine vardık. İstanbul'da hava günlük güneşlik iken oraya vardığımızda bardaktan boşanırcasına bir yağmur vardı.