İrfan Özfatura

Türkiye

Er kişi niyetine!

Allah için namaza! Resulullah için salevata! Meyyit için duaya Uydum hazır olan imama. Yatan hasta için vakit kolay geçmez. 724 bakarsın tavana. Ne çizgi, ne motif, bembeyaz badana Hele o "yoğun bakım" üniteleri Gün doğmaz, ay çıkmaz. Öğlen mi, yatsı mı belli olmaz, vakitler karışır, jetlaga bağlarsın sonunda. Floresanın önündeki ızgarada sağdan so

Ne iş olsa yapamam abi

Geçen kahvedeyiz kankam "Sen iyice çizdin ama" dedi, "bağımlısın telefona!" -Onu da nereden çıkardın şimdi Elindeki mecmuadan okuyarak sordu; "Evden telefonsuz çıkabiliyor musun" -Yoo hayır asla. -Şarjım biter diye korkuyor musun -Herhâlde yani. Kim korkmaz -Kendi adını aratıyor musun, bakalım ne yazmışlar -İşimiz ne başka -Ellerin fotoğraflarını d

Yalandan kim ölmüş

Bak Sevil kurdele takmış sen okumayı sökemedin hâlâ. Sevil kibar tabii, bir şey verildi mi teşekkür ediyor insana. Sevil hayat bilgisinden âlâ almış, seninki niye orta Yok bu kızı yolacağım parça parça. Nitekim bir gün saçlarından yakalıyorum, savur o yana, savur bu yana. Elimden zor alıyorlar. Yanakları tırmık içinde, kolunu nasıl ısırmışsam diş i

Hac yolunda...

Adım Zeyd. Validem Hacer İhlaslı kadındır, pürtakva... Babam klasik Suud vatandaşı, boş vermişin teki, ev yansa dönüp bakmaz. Annemi Yemen'e mal getirdiğinde görüp istetmiş. Aile Harameyn âşığı ya, sırf Medineli diye evlendiriyorlar onunla. Dedemin (Babamın babası) bir dükkânı var, cızırtılı hoparlörde "riyaleyn riyaleyn" diye bağırır, ıvır zıvır s

Deniz atları, şehir hatları, vapur adları

İstanbul'da ilk yolcu taşımacılığını ecnebiler yapar. Biri İngiliz, öbürü Rus iki vapur demir alır, halat toplar kendi başına (1837). Verilmiş bir imtiyaz yoktur oysa. Osmanlı "Bi' dakka" der, "siz de nereden çıktınız ya" Nitekim Tersane-i Amire vapurlarından Mesir-i Bahr'i ve Eser-i Hayr'ı sefere çıkarırlar. "Hayde, var mı gelen Tekirdağ, İzmit, B

Kökü derin, gölgesi serin... Çınar deyip geçmeyin

Çınarlar heybetli ağaçlardır, cami avlularını, kasaba meydanlarını örterler bir başlarına. Her beldenin büyük bir çınarı olur adres tarif edilir onunla. Doğru yürü çınarı geçince sağa... Yaşlandıkça içi oyulur, bazen bir kunduracı sokulur bağrına. Ama kolay ölmez, kabuklarından su çeker yine ulaştırır yapraklarına. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve

Dervişlik dedikleri nihayetsiz denizdir

Hicri 886 (1481) Berat Kandili gecesi. Kastamonu vilayeti, Taşköprü kazası, Gökçeağaç Bucağı, Çakırçayı köyü, Cimdâr Mahallesi'nde nurlu bir bebek doğar. İçinde bulunduğumuz ay gibi Şaban-ı şeriftir, hürmeten adını Şaban koyarlar. Yetimdir, babası 2 ay evvel kavuşmuştur rahmet-i Rahmana. Annesi de 2-3 yaşındayken vefat eder, öksüz kalır ayrıca. (R

Düşman başın şirketi şerriye Wagner Blackwater kiralık katiller

Biliyorsunuz Şehir Hatları müessesi teberru ve bağışlarla kurulur. Sayesinde İstanbul kabından taşar, vatandaş Boğaz'ı, Adalar'ı, Moda'ları mekan tutar. İşte bu yüzden Şirket-i Hayriye (hayırlı şirket) denir ona. Bir de şirketi şerriyeler var ki Allah muhafaza. Huzur saadet değil kan, kaos, kasvet sunar. Bakın şu tenakuza ki tabelalarında "güvenlik

'Hayal' artık yok

Oleg Antonov, 17 yaşında "Amatör Havacılık Kulübü" kuran bir gökyüzü sevdalısıdır. Kalinin Politeknik Enstitüsünden mezun olduktan sonra (1930) OKA (Güvercin) adlı planörler tasarlar. 1940 yılında Leningrad'da bir AR-GE bürosu açar. Yaptığı uçaklar II. Dünya Savaşı'nda Rusların çok işine yarar. Tankları bile kaldırır, kurduğu hava köprüsü ile parti

Gecesi sümbül kokan Türkçesi bülbül kokan İstanbul, İstanbul...

Uzun süre İstanbul'dan ayrı kalmış, dönüyorsunuzdur. Bir seher vakti otobüsün ışıkları yanar. Açarsınız gözünüzü tanıdık bildik binalar Aaa ne zaman gelmişiz ya İstanbul'a Otobüs Selimiye kışlasını sağına almış inmektedir aşşa. Arkada Haydapaşa Lisesi, karşıda Sarayburnu Sultanahmet, Ayasofya Derin bir nefes alırsın. Deniz kokusu. Yosun desen deği