Amasya velîlerden Alî Hâfız Efendi bir gün, ağaçların yan sürgünlerini buduyordu. Bir talebe sebebini sordu. Alî Hâfız Efendi; "Bu yan sürgünler budanınca, fidan tez büyüyüp meyve verir. Müslüman da nefsinin kötü isteklerini keserse kalbindeki îmân nûru kuvvetlenir, meyve verir" buyurdu. Ve ardından dedi ki: "Şu fidanları da sökelim. Götürüp şuray
Alî Hâfız Efendi bir gün sohbet ederken talebeleri, gördükleri rüyâları anlatıyorlardı. Birine bakıp sordu: "Sen nasıl rüyâ gördün" O talebe arz etti ki: "Peygamberimizi gördüm." Meğer rüyâda birini görmüş. Nurlu ve sevimliymiş. Uyanıp kendi kendine; "Bu zât kimdi acabâ" demiş. "Peygamber Efendimiz miydi" Böyle düşünmüş. Hocası onu dinledi. Kendi
Amasya velîlerinden Alî Hâfız Efendi'nin talebelerinden biri, bu zâtı görmeden önce, elinde saz, köy köy dolaşır, saz çalıp türkü söylerdi. Sesi de güzeldi. Bir gün Alî Hâfız ismini duydu. Merak edip evine gitti. Sohbetini dinledi. Aklında, öğrenmek istediği bâzı dînî suâller vardı. Onları sormak istedi. Fakat soramadı. Çünkü unutmuştu. Birini bile
Amasya velîlerinden Alî Hâfız Efendi zamânında Garip Hâfız isminde bir zât vardı. O da mübârek bir kişiydi. Ancak bir âdeti vardı. Adı gibi garipti. Şöyle ki, ikindi vaktine kadar ziyâretçi kabul etmezdi. Bir gün Alî Hâfız, talebeleriyle bu zâtın ziyâretine gitti. Vakit, ikindiden önceydi. Evine varıp kapıyı çaldılar. Bir talebesi çıktı. Alî Hâfız,
Alî Hâfız Efendi'nin sevdiklerinden Ziyâeddîn Efendi vefât etti. Çocukları, durumu Alî Hâfız Efendi'ye bildirmek için bir haberciyi dergâha yolladılar. Haberci dergâha geldi. Büyük zât o geleni gördü. Ve kendisine: "Ziyâeddîn Efendi'nin vefât ettiğini mi haber vereceksin" buyurdu. Haberci: "Evet efendim" deyince: "Geliyorum" dedi. Ve gidip techîz v
Amasya velîlerinden Alî Hâfız hazretleri, gözü yaşlı bir zâttı. İslâma uymayanların âhirette kurtulmalarını düşünür, onlar için ağlardı! Ve onlara duâ ederdi. Çok da mütevâzıydı. Talebelerine: "Benimle sizin aramızdaki fark, benim yaşlı, sizin genç olmanızdır" derdi. Sevdiklerine, hanımlarına karşı çok yumuşak davranmalarını, onların hukûkunu iy
Halîfe Mansûr, meşhur âlimlerden Ebû Hanîfe, Süfyân-ı Sevrî, Mis'âr bin Kedâm ve Şüreyk bin Abdullah'ı, kadılık teklif etmek için huzuruna çağırdı. Bunlar birleşip yola çıktılar. Süfyân-ı Sevrî yolda kaçtı. Ve bir vapura binip; "Başımı kesecekler. Beni gizleyin!" dedi. Onun böyle demesi; "Kâdı olan kimse, bıçaksız boğazlanmıştır" meâlindeki hadîs-
Seleme bin Dînâr hazretleri,Tâbiîn'in büyük âlim ve velîlerindendir. Bir gün, kendi nefsine; "Ey Seleme!" dedi. Kıyâmette bir münâdî çıkıp; (Eeey şu şu günahları işleyenler, ayağa kalkın!) diye seslenir. Sen elbette kalkarsın. Bir "Âaah" çekti. Tekrar, "Ey Seleme!" dedi. İkinci bir münâdî çıkıp; "Şu günahları işleyenler kalksın!" diye seslenir. Se
Tebe-i tâbiînin büyük hadîs âlimlerinden Selâm bin Ebî Mutî hazretleri anlatır: Bir hastayı ziyârete gitmiştim. Baktım, inleyip duruyordu. Kendisine; "Öyle hastalar var ki, evsiz ve kimsesiz olup, sokaklarda dertleriyle baş başa kalmışlar. Su verenleri bile yok. Onları düşün de hâline şükret" dedim. Ve ayrıldım oradan. Tekrar gittiğimde; "Nasılsın"
Sa'îd bin İyâs hazretleri Basralı hadîs âlimlerindendir. Bu zât şöyle anlatıyor: Dâvûd aleyhisselâm, birkaç kişi ile birlikte oturmuş, onlara bir şeyler anlatıyordu. O ara, biri geldi oraya. Ve hakâret etti Peygambere. Dinleyenler ona kızdılar. Haddini bildirmek istediler. Ancak Dâvûd Nebî mâni olup; "Ona kızmayınız!" buyurdu. Kalkıp iki rekât nama
© 2016