Kokonalar ve kokinalar

Geçenlerde Sakıp Sabancı Müzesi'ni ziyaret ettik.

Osman Hamdi Bey'in bir eserinin ismi Kokona Destina idi. Destina Osman Hamdi Bey'in evinde çalışan bir hizmetli imiş ve hayatın her kesitinden eserler veren ressam, kişi portrelerinde de çalışmış.

Kur'an Okuyan Adam, İstanbul Hanımefendisi, Kaplumbağa Terbiyecisi, eşi Naile Hanım gibi statüsü, mesleği birbirinden çok farklı insan manzaralarını neredeyse canlı tasvir ederek, eskiyi resim diliyle günümüze hediye etmeyi başarmış.

Kokona Destina portresinde içerikten çok başlık dikkatimizi çekti.

Nasıl çekmesin.. Eski kültürde Müslüman ahali Hristiyan hanımlara 'kokona' diye hitap edermiş. Tabii ki yerli teba olanlara, -mesela Fransız bir mürebbiye ya da öğretmen diyelim- ona hitap şekli belli; madam ya da matmazel...

Kokona normal bir hitap şekliyken, zaman içinde avamın dilinde biraz alaycı bir lâkaba dönüşmüş.

Abartılı makyaj, rüküş bir giyim, komik bir saç şekli mi gördü biri; "ayyy ne o kokonalar gibi olmuş" dediği gibi. Hatta çok takıp takıştıran, süslenip püslenene de az kokoş değilsin haaa diyerek kelimeyi iyice argolaştırıp, muhatabına ince ayar verilmesi gibi.

Demem o ki; dün bir aidiyet tanımlaması olan kokona, bugün hakaretâmiz bir yakıştırmaya dönüşebiliyor. Bu örnekte olduğu gibi.

Maalesef toplumumuzda bu tutum çok yaygın.

Kimi yörük kelimesini kaba saba, görgüsüz manasında kullanırken, öteki, 'Allah'ın lazı' derken kastettiği mânâ aynı.

Müzenin bahçesinde çektiğim fotoğraflardaki çiçekleri ben kokinalara benzettim. Bugünlerde yılbaşı çiçeği olarak pek revaçta olan kokinalara bu manayı yükleyen de Osmanlı teb'ası Rumlar...

Rum hanımlar yılbaşı hazırlıklarının bir parçası olarak evlerini kokinalarla süslermiş, şans getirmesi umuduyla.