Ekmek hakkı için...

Mutfağa girdi kadın, iftarlık hazırlamaya. Bir kaç saat uğraştı.

Sonra hem hava almak, hem de ekmek almak bahanesiyle dışarıya çıktı. Ramazanda ekmeğin şahı pideydi ama yine de bir ekmek bir pide olarak ayarlıyordu günlük tayını.

Hava güzeldi, biraz daha yolunu uzatıp oyalanmak için parka kadar yürüdü. Bir inşaatın yanından geçerken çalışan işçileri gördü. Biz dedi, yürümeye mecal bulamazken, evine ekmek götürmek için ekmeğini taştan çıkaranlar var diye düşündü.

Sonra yoruldu, bir banka ilişti. Yanında kendi yaşlarında bir hanımla sohbete başladı. Kadın dertli mi dertli çıktı, çocuklarından şikayete koyuldu. 'Şimdiki çocuklarda sorumluluk diye bir şey yok. Yokluk bilmiyorlar, ekmek elden su gölden yaşıyorlar, yine de nankörlük ediyorlar.'

Kadın gayri ihtiyari gülümsedi: Soframızda ekmeği eksik etmeyen bir toplumuz ama dilimizde de ekmekle ilgili ne çok deyim ve atasözü var dedi içinden. Bir cümle içinde iki ekmekle ilgili deyimi farketmeden kullanmak, bizim kültürel kodlarımızın lisana dökülmesinden başka bir şey değil.

Nankör Farsça'dan geçen bir kelime ve kökeninde nimeti görmemek, inkâr etmek manasında nan: ekmek kûr: görmez demek ve genel olarak ekmek nimetle eş değer olarak görüldüğü için, kendisine verilen nimetleri görmeyen, kıymetini bilmeyen, şükürsüz ve bencil insanların tanımı olan bu kelimenin, ne kadar zengin içeriğe sahip olduğuna şaşırdı kaldı.

Devam etti kadın. 'Bir şey istediğimiz yok ki aslında onlardan. Tembel olmasınlar, çalışsınlar, bir meslek sahibi olsunlar, elleri ekmek tutsun, namerde muhtaç olmasınlar hepsi bu.'

Hak verdi kadının serzenişlerine. Müsaade isteyip kalktı. Eve doğru yöneldiğinde, fırına yaklaşırken bir mağaza gördü. Ucuzluk ilânı vardı. Komşusuna rastladı, nedir bu ilgi dedi. 'Aman' dedi, 'hayat pahalı işte. Biraz ucuz mal gören koşuyor, kaliteli mi değil mi bakmadan alınıyor, ekmek peynir gibi kapış kapış gidiyor böyle işte. Herkes ekmeğinin peşinde bu zamanda. İşini bilene aşkolsun!'

Eve döndü, dar vakitte bir telefon geldi, açmasa olmaz. Arkadaşıydı. Lüzumsuz aramazdı bu saatte, aradığına göre bir sıkıntısı vardı. Eşini işten çıkarmışlar, hain bir arkadaşının iftirasına uğramış. Bu mübarek günde ekmeğimize kan doğradılar diye ağlıyordu.

Üzülme dedi. Rabbim yeni kapılar açar, kurarsınız en kısa zamanda bir ekmek teknesi, çıkarırsınız nafakanızı. Biz de neyse elimizden geleni yaparız bu süreçte inşallah dedi. İftarını suyla mı hurmayla mı açayım diyen de var, ekmeğine göz yaşını katık yapan da var diye düşündü. Eşi gelmiş televizyonu açmıştı. İftar programı öncesinde haberler başlamıştı ve yine yürekleri dağlayan Gazze görüntüleri vardı. İnsan utanıyordu açım demeye, bir lokma ekmeği dertsiz tasasız yemeğe bu halde.