Ramazan ağacı

Burası benim mutfak camım. Pencere mermerindeki ocak aparatından anlaşılıyordur zaten.

Bazen lazım olur, çoğu zaman gerekmez. O da öyle bekler orada. Petek üstünde de her zaman bezler olur kurulamaya bırakılmış. Fena görüntü kirliliğidir. Ama bile bile durur orada. Zira eski tip tezgah mermerinin meyli bozuk olduğu için tam da kaşık çekmecesine doğru su birikir. Millî sarı bezimiz o ıslaklığı kurulamaya yetmeyince mecbur iki tane nem çekici bez elimin altında olur. Mecburen ama, Allah'tan fotoğrafta siz görmüyorsunuz.

Tülün arkasındaki manzarayı ise hepiniz görüyorsunuz. Manzara mı var diyeceksiniz, binalar neredeyse sizin eve bir adım... Orası da tam öyle değil, epey mesafesi var ama fotoğrafta çok yakın çıkıyor her neyse.

Mevzu bu da değil, gelelim sadede, pencerenin ardındaki güzelliğe... O da resimdeki kadar cılız değil. Betonların içinden ruha neşe veren endamıyla tülün ardından ben ona gülümsüyorum, o bana selam veriyor.

Şu ağaç Ramazanda neşv u nema buldu. Gün gün bu hale geldi. İlk günler kupkuruydu dallar, sonra tomurcuğa durdu. Cılız bir yeşillik görüntüsü vardı ve nihayet bu hale geldi ama henüz kemâle ermedi. O zamanı da göreceğiz inşallah.

İşte iftar hazırlıklarımda, sabah mutfak temizliklerimde benim sessiz arkadaşımdı bu ağaç. "Allah'ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir" (Rum, 50) ayetini lisanı haliyle bana okutuyordu.

Ve amellerimiz... İşte bu ağacın tomurcuk vermesi, sümbüllenmesi, neşvü nema bulması gibi bir ümidin, bir gayretin talimi oldu gün gün... Maddi mânâda güçsüz, dünyadan müstağni hallerimiz, acziyetimiz, kurumuş dudaklarımız, mecalsiz halimizle melekî bir iştiyakla çıktık huzura. Zikir, tilavet, dua, sabır, salât, savm yoluyla dergâh-ı İlahi'den medet istedik.