Dizilerin sinsi izleri

Bir deyim var, maşallah dediğin üç gün yaşamıyor diye... Sevmem, çok da irrite edici bulurum, kullanmam da... Zira karşındakine 'senin nazarın çok değiyor' ithamından başka bir şey değil bu.

Lakin bu kez kendime söyleyeceğim. Maşallah demediğim halde biraz övüp biraz ümit beslesem, bir zaman sonra tozutuyor. Yaptığım tespitin enayiliği ve ben birbirimize bakakalıyoruz.

Sadede geleyim efendim; meramım diziler ve içerikleri.

Kızılcık Şerbeti meselâ.. Bir iki kez dizi hakkında olumlu yorumlar yaptım ve ilk zamanlar izliyordum da... Ben bıraktım, lâkin ikinci sezon olmasına rağmen hâlâ izleniyor ve yorumlanıyor.

Bense samimiyetsizlik ve kendine yontmacılığı gördüğüm bu dizinin baştan sona ahlâkî tahribata sebep, dindar kesime saygısızlık ve nefret suçu yüklemesiyle düpedüz suçlu bir yayın olarak görüyorum.

Halbuki ilkten iki tarafın da birbirini tanıması ve ön yargıların yıkılması ile ilgili mesajlarıyla ümit verse de -ki oyuncularla da bu minvalde bir röportaj yapıldı- medya dilinin sinsi zehirini akıtmakta çok mahir olduğuna esefle şahit oluyorum. Hep arızalı, itici, sinsi, içten pazarlıklı, geçimsiz olan dindar kesim; onları günün medeni şartlarına davet eden ise sekülerler.

Fakat bir gelinin kayınvalidesinden ismiyle bahsetmesi ve alaya alması...

Ne kadar zengin, okumuş olsa da zavallı, sinik, kapalı bir genç kız... Ve onu sinemalara, kafelere iştirak ettirmekle irşad eden çok iyi seküler arkadaşı(!)

Dizideki üstenci, kibirli ve toplum mühendisliği ile muhafazakâr tarafı aydınlatma ve yargı dağıtma misyonunu üstlenen tarafın seküler kesim olmasının iyi niyetle izah edilecek bir tarafı olmadığı aşikar.

Olaylar, ilişkiler, karakterler bunun sadece piyonu. 'Ancak bizim gibi olursanız, sizi aramıza almasak da muhatap olabiliriz' lütufkârlığı!

Tabii ki bu bir dizi ve toplumda iki kesim arasında böyle keskin bir ayrım zaten yok. Ayrımı yapan kendileri.. Topluma teşmil etmeye çalışan hakeza...