Her ramazanda hatırıma gelir...

Onları ardından "amin" diyerek yolcu ettikten sonra baktım ki rahatsızlığımdan da eser kalmamış... Her sene Ramazan-ı şerif geldiğinde, yâd etmeyince o günleri o saatleri yeniden yaşamayınca duramıyorum. 1983 senesi Ramazan-ı şerif ayının Kadir Gecesi gündüzü idi. Rahatsız idim. Ahmet Turgal Abimiz ile pazarlama hizmetlerine çıkamamıştım. Kanarya'daki iş yerimize Mübarek hocamız Hüseyin Hilmi Efendi habersizce saat 14.00 sıralarında ziyarete geldiler. Ben onun otomobilini kapımızın önünde görünce çok şaşırmıştım. Hemen karşılamak için araca yaklaşıp selam verdim: "Aleykümselam kardeşim. Kazım Bey siz misiniz Biz sizin ziyaretinize geldik" buyurdular. Yan yana oturduk. Çok yakınına gelmemi istedi. Biraz daha derken dizlerimin kendi dizlerine değinceye kadar yaklaşmamı istedi. Pastanemizin karşısında bize ait boş bir dükkân vardı. O dükkânı göstererek "Burada ne yapmayı düşünüyorsunuz kardeşim" buyurdular. "Efendim, nasip olursa 'Türkiye Gazetesi Bürosu ve Kitabevi' olacak" dedim. "Çok güzel olur, Osman Bey'in şubesi olur. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını vitrinine dizersiniz. Herkes görür. Almazlarsa almasınlar, yarın ahirette 'biz bu kitapları görmedik' diyemezler kardeşim" buyurdular. Ardından "Ramazanda oturma salonları kapalı olur. Satış tezgâhları açık olabilir. Alışveriş yapılabilir. Evlere alırlar, hediye götürürler, uygundur" buyurdular. Sonra imalathanemizi sordular, "var efendim" dedik "çok güzel Müslümanların imalathaneleri böyle olur" dediler ve sordular: