Ben de o rüyayı görmek istedim

"Hazret-i Hızır'ın, oturduğu ve bastığı yer yeşil olurmuş, şehadet parmağında kemik yokmuş..."

Annemden dinlediklerimi anlatmaya bugün de devam ediyorum...

"Öksüz kızın babası da çaresizce boynunu bükmüş bu olanlara. Ten gözü karanlıkken öksüz kız, elini açıp Yaradan'a dua etmiş. Seher vaktinde dilek kapıları açılmış, kızımızın rüyasına Hazret-i Hızır ihtiyar bir zat olarak görünmüş.

Bir isteğinin olup olmadığını sormuş. Öksüz kız gözünün açılmasını dileyince, elini kızın yüzünde gezdiren Hazret i Hızır, Rabbimizin izniyle kızın görmesini sağlamış. Uyanınca bitmiş bizim ıstırap çeken kızın sıkıntısı. Önce göz ışığını tekrar kazanmış, sonra da hayırlı bir eş bulup evlenerek kendi yuvasını kurmuş..."

Annem bu hikâyeyi anlatır, bana yatmadan önce hep dua ettirir, Hazret-i Hızır rüyama girerse ne söyleyeceğimi öğretirdi. Annem çok inanmıştı. Doktorlar "ümit yok" dedikçe annem"Allah'tan ümit kesilmez" diye söylerdi. Artık çok sıkılıyor, hep gözümün açılması için dua ediyorum, başka dualar neyse de "hiç gözüm açılmıyor" deyince, sıkı bir azar işitmiştim. Hikâyenin tesirinde öyle kalmıştım ki, hep rüyamda, yaşadığım dönemde Hazret-i Hızır'ı beklemiştim.

Annemin babasının bir kardeşi vardı, çok sevilen bir insandı. Hazret-i Hızır'ı gördüğü söylenirdi. Eli ve evi açık sofrasında misafir ağırlamayı severdi... Bir gün evine misafir gelmişti. Dedemin de hac arkadaşıydı. Anneannem "bu yaşlı amca Hızır'ı görmüş" diye bizim eve haber yollayınca, koşa koşa dedemlere varmış dualarını talep etmiştim ama utancımdan hikâyesini sormaya çekinmiştim.

Annem ilkokul okumuş bir Yörük kadınıydı. Dua etmeyi çocuklarına aşılamıştı. Ramazan ayında Kadir gecesinde hiç uyumaz, şafak atıp güneş doğana kadar bekler, tespih çeker, namazlarımızı kılardık. Kadir gecesini de Hazret-i Hızır'ı bekler gibi beklerdik. Şu anda soracaksınız: