Gölgesinden korkan ihtiyar!..

"Bu meçhul ihtiyara kim olduğunu, nereden geldiğini sormadım diye üzüldüm doğrusu..." Babamın ben çocukken anlattığı bir hatırayı sizinle paylaşmak istiyorum... Babam fırıncılık yaptığı yıllarda bir gün üstü başı eski olduğu kadar kıyafeti bize benzemeyen bir ihtiyar gelir fırına Gerisini babamdan dinleyelim: "İhtiyarın alnındaki derin kırışıklıklar, yılların acılarını yansıtıyordu... Belli ki çok çileli bir hayat sürmüştü... Başı hep öne eğik, kimseyle yüz yüze gelmek istemez gibi ürkek ve tedirgindi... Adımlarını korka korka atıyor, sanki her an ardından ensesine yapışacak bir gizli el varmış gibi tetik bekliyordu... Geniş pencereli vitrine, sıra sıra dizilmiş nar gibi kızarmış ekmeklerin arasından, bir müddet bu ihtiyarı seyrettim... Fırının giriş kapısı ardına kadar açıktı... Öğle vakti yaklaşmıştı. Ekmek ihtiyacı olanlar, ikişer üçer gelip kendilerine göre iyi pişmiş olanlarından seçerek, ihtiyaçları kadar ekmek alıp gidiyorlardı... Bu ihtiyar, ekmek alanların arasında bir sığıntı gibi yaklaşıp, yüzüme bile bakmaya cesaret edemeden mırıldandı; -Bir ekmek de ben alabilir miyim Konuşması bizim lisanımıza uyuyordu ama üslubunda biraz farklılık vardı. Aynen kendi ürkek hâli gibi Türkçeyi de biraz tedirgin söylüyordu... -Tabii bey amca, buyurun, dedim. Tedirgin eliyle uzattığı parayı alıp bir ekmek verdim kendisine... Parasının üstünü de verdim. Beden diliyle temenna ederek ayrıldı... Bir tuhaf olmuştum. Galiba şehre yeni gelmiş bir yabancıydı... Ardından bakıp üzüldüm sadece... Allah yardımcısı olsun dedim... Aradan yarım saat ya geçti ya geçmedi... Yine aynı