Alın size yapısal reform

İçişleri Bakanlığına yapılan hain saldırı sonrasında Bakan Ali Yerlikaya sosyal medya hesabı X'ten şöyle bir mesaj paylaştı: "Terörle, onların işbirlikçileriyle, zehir tacirleriyle, çetelerle, organize suç örgütleriyle mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir."

Uzunca bir zamandır sokaklar güvenli olmaktan çıkmıştı. Bakanın bu mesajı bu gelişmeleri doğrulamaktadır.

Gazetelere düşen haberlere göre tehlikeli uyuşturucu baronları Türk vatandaşlığı almışlar ve Türkiye'de ikamet ediyorlar.

Suç ekonomisinden edinilen servetler vergilen(e)miyor.

Oysa hükümet ödediğimiz Motorlu Taşıtlar Vergisi'ni ikinci kez alıyor. Anayasa Mahkemesi de arabanın servet olduğunu ve bu nedenle ikinci kez vergi almanın adil olduğunu söylüyor.

Peki suç ekonomisinden elde edilen servet vergilenmeyecek mi

Tabii ki vergilenmeli.

Nasıl mı

Gelin başlayalım.

GRİ LİSTE

Türkiye'nin üyesi olduğu OECD bünyesindeki Mali Eylem Görev Gücü (FATF) 21 Ekim, 2021 tarihinde kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu için Türkiye'nin daha sıkı izlenmesini gerektiren gri listeye alındığını duyurdu.

Gerekçe olarak kara para aklama ve terörün finansmanı konusunda Türkiye'nin etkili mücadele etmediği söyleniyor.

Türkiye'de kara para aklama ve terörizmin finansmanı suçları ile mücadelede mali istihbarat birimi ve yükümlülük denetimi faaliyetleri Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) tarafından yerine getirilmektedir.

Ancak gelişmelere bakılırsa bu denetimin yetersiz kaldığı görülmektedir.

E bu denetim yetersiz kalıyorsa yapacak başka bir şey yok mu

Var tabii ki.

Devam edelim.

VERGİ ALMA BORÇ AL

Hazine finansman ihtiyaçlarını 1987 yılından itibaren mali piyasalardan doğrudan borçlanmayla karşılamaya başladı. Bu borçlanmaya bir sınırlama da getirilmedi.

1989 yılında sermaye hareketlerine serbesti getirildi. Bu sayede ülkeye giren kısa süreli sermaye hareketleri Hazine'nin borçlanmasını kolaylaştırdı.

Hazine'nin borçlanmasını kolaylaştıran bir alan da kayıt dışı ekonomiydi. Vergi vermeden kayıt dışı kazanılan gelirler Hazine'ye borç veriliyordu. Kayıt dışı gelir elde edenler vergi vermedikleri gibi bir de Hazine'den faiz geliri kazanıyorlardı.

Devlet piyasalardan limitsiz biçimde borçlanmaya başladıktan sonra, borçlanmayla ilgili kararları TBMM denetiminin dışına çıkaran düzenlemeler yapıldı.

Meclisi bugünkü KÖİ projelerinde de olduğu gibi sadece alınan borcun faiz ödemelerini görmeye başladı.

Maliye eski Bakanı Zekeriya Temizel'e göre "Harcamaları yapacaklara ve gelirleri toplayacaklara yetki veren kurum, TBMM bütçe hakkını neredeyse devretmişti. Türkiye bir kumarhane ekonomisine dönmüştü. Vergi almak yerine vergi vermeyenlerden borç almak ise çıkmaz bir sokaktı."

Bu nedenle devletin borçlanmalarına sınırlama getirecek ve vergi gelirlerini artıracak düzenlemelerin yapılması gerekiyordu.

Bu düzenlemeler yapıldı da.

Nasıl mı

Devam edelim.

NEREDEN BULDUN

Temizel 1997 yılında Maliye Bakanı oldu.

Vergi sisteminde kapsamlı bir reform yapmak için, Bakanlıkta hummalı bir faaliyet başlattı.

Bu reform önerileri basında, meslek örgütlerinde ve üniversitelerde bir yıldan fazla tartışıldı.

Bu tartışmaların ilk ürünü 1998 bütçesinde görüldü. Bütçe kanunuyla Hazine'nin borçlanmasına sınırlama getirildi.

İkinci ürün ise 22 Temmuz 1988 yılında yürürlüğe giren uzun isimli bir kanundu (4369 sayılı Kanun). Bu Kanun ile çeşitli vergi kanunlarında önemli düzenlemeler yapıldı.

Bu düzenlemenin genel gerekçesi kısaca "kamu finansmanını borç batağından çıkarmak ve ülkeyi uluslararası sermayeye bağımlılıktan kurtarmak" idi.

Ancak konumuz itibariyle birisine yoğunlaşacağım.

Kamuoyunda "Nereden Buldun" olarak da bilinen "Mali Milat."

Bu Kanundan önce gelir vergisi "kaynak teorisi" uygulaması çerçevesinde tahakkuk ve tahsil ediliyordu.

Kaynak teorisine göre vergi Gelir Vergisi Kanunu'nda belirlenen yedi adet gelir üzerinden alınıyordu. Bu gelirlerin dışında kalanlar ise vergilendirilemiyordu.

Düşünsenize ileri teknoloji sayesinde yatırımcılar bilgisayarlarının başında paralarına dünya turu attırıyorlar ve paradan para kazanıyorlar.

Üstüne vergilendirilmeyen bu geliri Hazine'ye borç verip faiz geliri tahsil ediyorlar.

Yine Temizel'e göre "vergi sisteminde tanımlanmamış öyle faaliyetler ortaya çıkıyordu, bunların kaynak olarak tanımlanıp vergilendirme olanağı bulunmuyordu. Kaynaklar kayıt dışında o kadar hızlı şekil değiştiriyordu ki, bir aşamadan sonra varlıkla gelir arasında bağlantı kurup geliri kavramak olanaksızlaşıyordu."

Suç ekonomisinden elde edilen kayıt dışı gelirleri de yanına koyun.

Temizel ve ekibi bu kısır döngüyü kırmak için "kaynak teorisinden", "net aktif teorisine" geçmeyi öngören 4369 sayılı Kanunu hazırladı.

Sistem temelde yine kaynak teorisini korumakla birlikte, buralardan kaçan, buralarda tanımlanmamış kazanç unsurlarını aktiflerde ortaya çıkan artışlardan hareketle kavrayarak vergilendirme olanağı veriyordu.

Türkiye'de servet incelemesi 1980'lerin başlarında kaldırılmıştı ve uygulamada büyük bir boşluk ortaya çıkmıştı.

Net aktif vergisi bu boşluğu da giderecekti.

Kanun yürürlüğe girdiğinde bireyler servetlerini beyan edeceklerdi.

Sistemin geriye dönük işlememesi için bir "Milat" oluşturuldu. Belli bir tarihte Devlet tarafından tutulan ve devlet güvencesinde tutulan kayıtlarda yer alacak değerlerden hareketle vergilendirme yapılmayacağı ilkesi benimsendi. Böylece kayıt dışındaki varlıklar kayıt altına alınacak, bu değerlerden hareketle vergi alınmayacaktı. Ancak bu değerlerin üstün eklenen değerlerden vergi beyannamesinde yer almayanlar için "nereden buldun" denilecekti.