Tahkimat noktalarımız 1.: İstiğna

B.Başkalarının tecrübelerini tevarüs edebilmek ve bunlardan yola çıkarak dünyaya yaklaşabilmek insanın en büyük silahı. İnsanı gagasız, pençesiz, içgüdüsüz yaratan Allah; tamamen silahsız da bırakmamış, kollektif hafıza bahşetmiş, tecrübeleri aktarılır kılmış. Hikmetinden sual olunmaz.Beşeriyet tarihi, dini hareketlerin seyirleri ve hangi zemin üzerinde neşv-ü nema bulup hangi şartlar altından insanlar tarafından tartışma mevzuu haline getirildiği hususunda pek çok misal ile dolu. İnsanın bir tabiatı var. Kültürler ve kıtalar üstü bir müşterekliği doğuran bir şey bu. Fıtrat deniyor buna. Farklı bölgelerde, farklı zamanlarda vuku bulmuş hadiseleri, birbirleri ile alakasız gibi görünseler dahi misal ittihaz ederek bir çıkarım yapabilmek fıtrat sebebiyle mümkün, meşru, hatta zaruri oluyor. Bakınız 15. yy. İtalyasına... Dünya tarihinde dinin ve dini kurumların en fazla sorgulandığı dönemdir muhtemelen. Bu sorgulama, yüzyıl dahi geçmeden Almanya başta olmak üzere tüm Avrupa'ya yayıldı. Sebebi açıktır. Din alınıp satılan bir şeye dönüşmüştü... Fıkaranın sığınması gereken ocaklar, vatandaşın elindekine avucundakine göz dikmiş, kendi lüksünü fıkaranın son lokması ile finanse eder hale gelmişti. Hani ferman-ı ilahi var ya "De ki: Yakınlarıma sevgi göstermenizden başka hiçbir ücret istemiyorum!" İnsanın tabiatını da beyan ediyor aslında bu ayet. Ancak muhabbetten başka bir şey istenmemeklikle dînî değerler yukarılarda bir yerlerde tutulabilir. Aksi takdirde payimal olur. Fitreden, zekattan bahsetmiyorum. Onlar fıkaranın malımızdaki hakkı. İnsanlara din anlatan ve aktaranların buradan sağladığı çıkardan bahsediyorum. Müstağni olmayayım diyorsa, bir yerden sonra şarlatana dönüşmesi kaçınılmaz oluyor. Zira üzerine değirmen kurulan hiçbir akarsuyun kurumasına rıza gösterilmez. Su kendiliğinden gelmeyince yan yollara sapılır, başka türlü şeyler talep edilir. "Efendim şu endüljansı satın alırsanız cehennem ateşi size dokunmaz, kabir azabı da çekmezsiniz" gibi şarlatanlıklar peşi sıra tekrar edilir. Ve tüccara dönüşen her din adamı muhatabının aşağılamasına maruz kalır. Zira ticari kültürü pazarlık üzerine kurulu olan şark toplumlarında, ticari muhataptan bir şey koparmaya çalışmak ve bunun için kendisini tahkir, tahfif, tezyif etmek hayatın olağan parçasıdır. Ekonomik çıkar ve pazarlık, hürmet ile ters orantılı ilerler. Hangisinde ilerlemek istiyorsanız diğerinde mümkün mertebe geri durmalısınız. Ortaçağ İtalyasında, Papa Alexander Sixtus gibi terbiyesizler dini böyle böyle ayağa düşürmüşlerdi. Günümüz Türkiyesinde de benzer figürler, insanlar indinde dini alınıp satılan bir şey derekesine indirdi nicedir. Her ikisi de ticari meta haline gelince, inancı zaten pamuk ipliğine bağlı