Relax

Not: Bundan iki yıl evvel kaleme aldığım bu yazı geleneksel Ramazan saldırılarıyla karşılaşmamız sebebiyle aklıma geldi; bir kez de bu mecrada yayınlamak istedim. "Tutmuyorum, siz de tutacaksanız adam gibi tutun" saçmalığına tahammül edemeyen dostlara selamlarımla iyi okumalar dilerim. B. Sıcak bir yaz akşamı sevgili Hikmet Genç'le Nişantaşı'nda randevulaştık. Buluşup önemli bir ziyarete gideceğiz. Nerede randevulaşabiliriz Akşam namazında Teşvikiye Camii'nde... Merhum pederi o caminin imamı olduğu için, cami müştemilatında dünyaya gelmiş Hikmet abi. Yabancısı değil muhitin. Ben papyon, ceket, yeni cilalanmış pabuçlarımla sünnetlik çocuk gibiyim. Hikmet abi ise ayakta kot pantolon, üstte deri ceket... Çizmesinde mahmuzu eksik. Uzaktan gören, ceketin iç cebinde bandana olduğuna ve Harley motosikletini bir köşeye park ettiğine yemin edebilir. Öyle yakışıklı. Barselona'nın La Rambla'sı gibi canlı her yer. Gençler, aşıklar, bakımlı hanımlar, kıranta beyefendiler... Hulasa, Nûh'un gemisi dağılmış, benî beşer restoranları, kafeleri işgal etmiş. Nişantaşı cıvıl cıvıl, hayat bahşediyor. Biz şadırvanda parmaklarımızın arasını hilalleyerek abdest alıyoruz. Cami tadilatta, bir konteynerde namazımızı eda ettik. Allahümme entesselam ve minkesselam... Kapının önüne çıktık. Mihmandarımızın refakatinde yürüyoruz. Derken anlam veremediğim düşmanca bakışlarla karşılaşıyorum. Bir menbaı meçhul kin bedene bürünmüş bize bakıyor. Hiçbir müşterek referansımızın olmadığı nice dostlarım olmuş hayatta. Ömrümün on dört senesi Avrupa'da geçmiş. Kolay değil. Birbirini anlamak, anlaşmak, müşterek bir yargıda buluşmak hiç kolay değil. Bunu bittecrübe kaç defa tasdik etmişim. Ancak çözümün ne olduğunu da görmüşüm. Nerede yaşadığını bilecek, o ülkeyi o ülke kılan değerlerle savaşmayacak; ezcümle yekdiğerine hürmet edeceksin. Yoksa anlamak, anlaşmak mümkün değil. Heitmeyer'in "Paralel toplum" dediği şey... Paralel iki çizgi ezelde ve ebedde nasıl ki kesişmez, öyle kesişmiyor yollarımız. Referanslarımız kesişmiyor zira, naletliğimizden buluşmuyor değiliz. İşte, derisi bu tecrübelerle tabaklanmış olan fakiriniz, o nalet bakışlar karşısında kendimi her zamankinden daha çaresiz gördüm. Dedik ya, paralel toplumlar birbirleri ile ezelde-ebedde kesişmeyen iki çizgi gibi yan yana sürüp giden farklı hayat pratikleri ortaya koyarlar. Gelgelelim, referansları yekdiğerinin referanslarıyla kesişmeyen iki kitle olarak biz ve bize ötekine bakar gibi bakan ötekilerimiz daha girift bir ilişkiye sahiptik. Referanslarımız kesişmese de hayatlarımız sık sık birbiri ile kesişen dönemlere sahipti bir kere. "Benim de nenemin başı örtülüydü, dedem hacıydı, sünnet olmuştum" vb. gibi nice aidiyet kırıntısı bizleri kesişen müşterekler kılıyordu. Dolayısıyla Avrupa'da ortaya koyabildiğimiz o basit ignore edici saygıyı bunlara karşı gösteremiyorduk. Olmuyordu. Adı, Ahmet, Mehmet, Mustafa olan adam ezandan, saladan rahatsız olduğunu ve dinlemek mecburiyetinde