Seviyoruz demeseler keşke

B. Masterchief hakkında yazı yazmaya niyetlenince oturup birkaç bölüm arka arkaya izlemiştim iki yıl evvel. Dikkatimi çekti, birbirine kazık atmaya çalışanlar hep "Seni çok seviyorum" diyerek yapıyordu bunu. Bir ahbabım seçim sürecinde arkadaş grubundan dışlandı "çürümüşlüğe ortak olan bir AKP'li olduğu gerekçesiyle. "Seni çok seviyorum, ama sen de bizi anla" diyerek selamı sabahı kesti yakın dostu. Oysa oldu bitti AK Parti seçmeniydi dostum. Böylece kabul etmeleri gerekirdi. E yıllardır da tanıyorlar. Fakat çok umutlanmışlar bu defa -umutlanmak değil aslında bana sorarsanız bitimiz kanlandı demek istemişti, fakat geldiği dağ başında sanırım bu deyim kullanılmıyor- ahbabım onları da anlamalıymış, bir parça anlayış göstermeliymiş. Onu çok seviyorlarmış, ancak bu hengamede bir AKP'li görmeye tahammülleri yokmuş. Af buyurun, serapa kezbanlık, paçalardan damlayan bir sonradan görmelik. E kabahat o görgüsüzde değil ahbabımda elbette. "Doğrularla birlikte ol!" emrine riayet etmezsen, doğru olmayan senin doğruluğuna rıza göstermez. Böyledir. Her neyse, beni asıl öfkelendiren şey kazık atmanın bir vesilesi aranırken kullanılan bu "seni çok seviyorum" sözü. Buna şu sıralar öyle çok rast geliyorum ki. Hayatları, muhayyileleri, tasavvurları ucuzlar, ucuzlatmadık baha bırakmazken sevmek ve sevilmek de hak etmediği yerini aldı. İlla vela olmadan, şart şurt koşmadan, hasbelbeşeriyye vuku bulacak