Kavganın Hüviyeti II

B. Serkan Fıçıcı "Kullandığın her kavramı okuyucunun bilmek zorunda olmadığını unutma! Bazen on üç yaşa hitap et!" dedi madem; abi sözü dinler, konuya Bernd Röttger'in en basit izahı ile Artı Değer kavramını önce kısacık açıklayarak başlamak isterim: Çalışarak ürettiğimiz bir kova çileğin hepsini aramızda eşit olarak dağıtır ve yersek, reçel yapmaya çilek kalmaz. O çilek yapılacak ve satılacaksa, fıkaranın yemeyi planladığı çileklerin yarısına el konulur ve çilekler kazana atılır. Basitçe özetleyecek olursak, ziyade şeylerin yapımı bir artı değerin üretilmesine mebnidir. Bu ise, üretenin elinden, ürettiği malın bir kısmının direkt yahut dolaylı olarak (piyasa koşulları) alınması suretiyle olur. Denklem bu kadar basit aslında. Bu surette haddimi aşıp, açık öğretim Politekonomi 1 dersine giriş notlarını sulandırıp vermiş oldum. O halde konuya devam edelim. Dünya tarihi, ekonomisini yağma ile semirten ve muvakkaten yaşadığı altın çağların, sömürdüklerinin eliyle harap olduğuna tanıklık edenlerin hikayeleriyle doludur. Köleliğin olmadığı bir ortamda ekonominin çarklarının dönmez olacağının bilincinde olanlar, sürekli çeşitli suretlerde köleler var etmeye çalıştılar. Başkalarının sırtından, başkalarının kanından, etinden, bedeninden beslenen kenelerce yazılan hikayeye de biz, modern dünyanın tarihi dedik. Onlar neden başardı da biz başaramadık sorusunun cevabı bir parça burada gizlidir. Antik Yunan'da bir şehir, nüfusunun en az beş katı köleye sahip olmazsa o şehir yaşanmaz bir yere dönüşürdü. Şehrin dışında üretilecek, burada ekip biçilecek, bazen şehre getirilip çarşıda pazarda satılacak, bazen şehri hiç görmeden başka şehirlere ihraç edilecek olan malların üreticisi, işleyicisi, hamalı hep kölelerdi. Efendiler, kendilerine akan zenginliğin menbaı olan malları bazen hiç görmezdi bile. Üretim şehirde yapılmazdı dedik ya; zira üretim şehri kirletir, bayağı ve avam bir iştir. Ancak basit adamlar, onursuzlar ekmekleri için çalışırlar... Elitler, onurlular, vatandaşlar ise siyasetle, felsefeyle, sanatla, sporla uğraşarak ruhlarını ve bedenlerini geliştirmekle zaman geçirebilirlerdi. Bu şekilde bir asalak ekonomisi, pınarı belli bir zenginlik deresi... Velakin abdest alınamaz bir dere...