Din şeyleşirse

B. "Abamı gah sererem olur seccade, gah bürünürem olur bene cübbe, değneğe takırem olur sene goca çıkın..." Erzurumlu'nun hikayesi işte. Allah'a emanet olsun Erzurum. Özü muhafaza etmenin manayı dönüştürdükten sonra bir anlam ifade edemeyebileceğini çok güzel anlatan bir hikayedir. Hele özden de sapılırsa seyreyleyin gümbürtüyü. Günümüzde Yahudilik Mitzvot ile Halaha arasına sıkıştırılmış bir tatbikat dinidir örneğin. İnançtan ziyade tatbikatla alakadar olunur. Aşırı yorumlamayın rica ederim, elbette inançsız bir dindir demiyorum; dinin odak noktası inançtan ziyade tatbikattadır diyorum. Doksanlar'da Fındıkzade'de bir tekke satılığa çıkmış. Merhum Safer Efendi'ye destur sormuş evlatlarından birisi "Efendim, alsak da naehil ellere geçmesine mani olsak"... "Vah vah" buyurmuş hazret "bir zamanlar fıkara tekayaya sığınırdı, şimdi tekaya fıkaraya sığınıyor..." Marx'ın çelişkiler çağı olarak adlandırdığı modern dönem, değerlerin köküne, bizzat sahiplenenlerince kibrit suyu dökülen ve kurdun ağacın içinden kemirdiği bir hayat düzenidir. Evet, hakikaten de katı olan her şeyin buharlaştığı, yüce olan her şeyin ayak altına alındığı bir çağda yaşıyoruz. Tabiata hadsizce hükmedebilmek, onun yalnızca sınırlarını değil, özünü de dönüştürebilecek iktidara sahip olmak, insanoğluna kalıba sokmak, standartize etmek ve değer biçmek gücü sunuyor. Temellük edemediği yahut temellük etme ihtimali olmayan her şeyin düşmanı olması bu iktidar sebebiyledir. Dindarlık algımızın dönüştüğü bir hakikat. Bu, din algımızda yaşanan büyük dönüşümün bir neticesidir. Dine de, metalaşan her şey gibi sahip olunabilecek bir şey nazarıyla yaklaşan nevzuhur bir dindar portresi sanırım bir tek benim dikkatimi çekmemiştir. Sizler de denk gelmişsinizdir bu adama. Dindarlık kalıplarını bir nevi pasaport olarak yorumlamak, kendince ret-kabul şemaları oluşturmak, dini de doğa gibi özüyle ve sınırlarıyla dönüştürmek iktidarını kendinde vehmediyor bu adam. Rica ederim, sekülerlerden, reform tutkunlarından