Rasyonalite meselesi - 2

Tarihdeki diğer rasyonalite ve hezimetler kısaca şunlardır: 2. İslam filozoflarının Aristo'ya çömezlik yapması da, ehli imanı şok eden olaylardandır. Fakat o devrin müceddidi İmam Gazali, Kur'ân-ı Azimüşşan'dan aldığı ilhamla onların belini kırmıştır. Demek bu ilhamı, değil her mü'min, her âlim de alamıyor demektir.

Üçüncüsü de, ondokuzuncu asırdaki Sanayi Devrimiyle muharref dinlerin dibe vuruşu, âlimlerin itibarsızlaştırılması sonucu, yeniden materyalist felsefenin hortlayıp şımararak rasyonelizm adına maneviyata saldırışı karşısında Bediüzzaman'ın da onlara meydan okuyarak her soruya cevap vermekle zındıkayı ıskat etmesidir.

Aslında akıl çok büyük bir nimet ve zenginliktir. Fakat her şeye rağmen belli bir sınırı vardır ve en azından beş duyu organıyla sınırlıdır. Fakat o duyu organlarının zahiri olduğu gibi batınisi de, hatta bizim bilip idrak edemediğimiz duyu organları da vardır. Mesela şahika ve sadıka gibi. Onun için, "Basar masnuatı görüp de, basiret Sâni'i görmezse çok garip ve pek çirkin düşer" denilmiştir. (Mesnevi Nuriye) Yani bizim aynı zamanda iki çeşit gözümüz var.

1-Basar denilen; maddi veya hayvani göz. 2-Basiret denilen manevi veya kalbi göz.

Onun için Üstad, "Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür" der. Yani maddi gözle görülecekler başka, manevi gözle başkadır. İşte o rasyonalistler manevi kördürler.

İnsan maddi çerçevede düşünerek iki kere iki dört eder der. Fakat bütün gerçekler dörtten ibaret değildir. Bu ancak, diğer gerçekliklerin vesilesi olabilir. Mesela, kâinatın anasır-ı esasiyesi dörttür. Kur'ân-ı Kerim'in anasır-ı esasiyesi dörttür ve dört mevsim vardır vs. Buna rağmen o dörtte kalınırsa, sineğin örümcek avına takılıp kalması gibi, basit ve fasit bir dairede vesilelerden öte geçemez.

Yani akıl asıl değil, bir vasıta ve vesiledir, asıl kıymetini imana vesile olmasından alır. Çünkü iman akla meydan okumaktır ve aklın gerçek hedeflerini gösterir. Yoksa akıl, ahmak insanların elinde "bir aleti laya'kıl" (şuursuz bir alet) olur demektir. Yani aklın bir de şuur boyutu vardır. Onun içindir ki,

"İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez, Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez" denilmiştir.

İnsan bu derece kendine düşman olabilir mi Demek oluyormuş. Yoksa biz de aklı yerine ve sınırına göre kullanıyoruz fakat öylesine zıvanadan çıkmak neyin nesi Va esefa!

Bir de akıldan akıla çok fark vardır. Mesela, külli akıl ve cüz'i akıl gibi. Külli akıl, Allah'a aittir, cüz'i akıl, kula verilmiş olan bir nimettir ve ona külli akıl içinde bir muhtariyet verilmiştir, haddini aşmaması gerekir. Tercihine göre de, mükafat ve mücazat verilecektir.