Şimdi gelelim işin ehli olan Bediüzzaman'a... Evet, her ne kadar ulema-is'sû, Risale-i Nur'a karşı ölü taklidi yapsa da biz bu meseleyi umuma açmaya mecburuz.Üstad Hazretlerinin yazdığı, İşârât-ı Kur'aniye'de, bu sarih ifadelerin geçtiği, 13. ve. 14 ayet-i kerimelerin (Âl-i İmran ve Nisa surelerindekilerin) birincisinin tefsiri gösteriyor ki, "Ehl-
Rasihun, Kur'an-ı Kerimde ismi olan, içtimai hayatımızda cismi anlaşılamayan bir terim.Bu terim bizzat ayet-i kerimelerde geçmesine rağmen birçok alim, hoca ve bilhassa ulema-is'sû, bu tabirlerin semtine uğramaz veya bu tabirleri tahrife yeltenir. Fakat, "Gaybı ancak Allah bilir, başkasına isnat etmek şirktir." diye de, kanaat izhar ederler. Suret-
Bilindiği gibi insan ve bil hassa insanların en akıllıları kabul edilen flozoflar ve mütefekkirler hep bu yaratılış gayesini sorgulamışlar ve sırrı hilkati alemi araştırmışlardır.Elbette biz mü'minler olarak her şeyde olduğu gibi böylesine mühim meselede de, kainat sultanının sözü varken başka sözlere itibar etmeyiz. Zira "Elde Kur'ân gibi bir mu'c
Haşa bu soruyu bir tereddüt için değil bir gerçeği teyit ve ilan için soruyorum. Çünkü, bu sorunun cevabını bilmeyen nice gafiller vardır.Bu hakikat ayeti kerimede de sorularak, bu gerçek tasdik ettirilmek istenmiştir şöyle ki: Andolsun ki onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı" diye soracak olsan, elbette "Allah" derler. Deki: Öyleyse, Allah'tan başk
Bunun diğer bir ifadesi "ihkak-ı hak"tır. Yani; (Haklıya hakkını vermek) meselesi. Fakat haklı olduğu halde hak bazen tahakkuk etmeyebilir.İşte o zaman bazı arızalar ve manialar var demektir. Bunun için Üstat "el hakkı yalu" hadisini yorumlarken "bizzat ve akıbet murettır" diyor. Hadisatı aleme müdakkik bir nazarla bakacak olursak, sanki herkesin h
İlgililer bilirler ki bu söz, söz sultanı Bediüzzaman'ındır ve Bediüzzaman böyle bir sözü öyle rasgele ve maksatsız kullanmaz. Bu sözün maksadı ne olabilirBahtiyar; bahtlı, talihli, mutlu, şanslı, istikbali parlak gibi anlamlara gelir. O halde bu sözün asıl anlamı İslam'la şereflenmek olmalıdır. Alman çalışır ve üretir, çok çalışkan, azimli ve hami
Bediüzzaman ve Risale-i Nurlardan başka, bu işi küllî anlamda ve sırat-ı müstakime uygun yapan da olmadığından Risale-i Nur'un rakibi de yoktur.Üstelik bunun delilleri ise; Kur'an'a, müsbet ilme, akla ve mantığa uygunluğuna dair binlerce hakimin, alimin ve bilim adamlarının itiraz edememesi ve her bölgeden, en insafsız eleklerden geçirilen müsbet b
Cümlenin malumu olsun ki, İslam dininin dinamiklerinden ikisi, müctehidlik ve her asrı tenvir edecek müceddidliktir.Bunlar İslam'ın asrın ihtiyacına göre, aslını rencide etmeden tecdid edilmesi demektir. Yani, Risale-i Nur'un ifadesiyle: "Her asır başında hadisçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hadimleri; emr-i dinde mübtedi' değil, müttebi'dir
(Geçen haftadan devam)İşin bir başka veçhesi de; Kur'ân-ı Kerim'in mana dereceleri var olup, bazısına lafzen, bazısına manen, zahiren, bâtınen, imaen ve işareten bakıyor olması gibi meselenin teferruatı vardır. Mesela İmam-ı Azam Hazretleri -hem de gramer kaidelerine uyarak- bir ayet-i kerimeye 600 mana vermiştir. Şimdi -hem de maksatlı 'tercüme'le
Bu meselenin başta usulünü belirleyip sonra da aslına geçelim ki bu tılsım-ı müşkülküşâ anlaşılsın.1. Bu Mehdî meselesi ayet-i kerimelerde bizzat isim ve sarahaten olmasa da ima ve işareten geçmektedir. Mesela Kasas Suresi 5-6. ayetler ile Risale-i Nur'a işaret ve beşaret eden 33 ayet bu zâviyeden müzakere edilebilir. İcap ederse onlara girebilirim
© 2016