Müessir-i Hakiki - 1

Bilindiği gibi, normalinde, hiçbir akl-ı selim Allah'ı (cc) inkar edemez.Fakat mesele sıfatlarına, sınırsız ve şeriksiz tasarrufâtına gelince, daha doğrusu marifetullahın derinliklerine inip zirvelerine çıktıkça, müessir-i hakiki mevzusu, dar akıllarca tam anlaşılamayıp, zamanla bazı dökülmeler olmuştur. Adeta Efendimiz'in (asm), Miraçtan döndüğünde yaşadıklarını anlatınca rasyonaliteyi esas alanların, imandan çıkması gibi. Zira, bu terazi bukadar ağır sıkleti çekmiyor, basiret ve feraset lazım. Benzeri akılcılık hastalığı daha sonraki asırlarda da nükzedip, Cenabı Allah'ın kudretinin sonsuzluğunun ve müessir-i hakiki olduğunun anlaşılmasına mani olmuş. O devrin İslam filozoflarının, Batı filozoflarından aldıkları meş'um fikirlerle küfre düştüklerini, o asrın müceddidi İmam Gazali, üç meselede ikaz ve isbat ederek uğursuz fikirlerini çürütmüştür. Hatta onların şahsında münkir felsefesinin de belini kırmıştır. Onun için ehli dalalet İmam Gazali'ye çok düşmandır. İşte onları küfre düşüren bazı meseleler şunlardır: 1- Allah'ın (cc) cüz'iyatı (haşa) bilmeme iddiası. 2-Âlemin bekâsı 3-Haşr-i cismani meseleleri gibi. Bu gibi iddialar o gün çürütüldüğü için felsefe, belini asırlarca doğrultamamış, insanlık, on dokuzuncu asra kadar rahat etmiş. Fakat sanayi devrimiyle birlikte, bilim ve tabiatı putlaştıranlarla yeni felsefi akımlar hortlamış, bunların karşısında ise, bozdukları kitaplarda birşey bulamayan muharref dinler kalmıştır. Ve o dalaletin mimarları bu dalalet asrını aydınlanma çağı ilan etmişler, fakat hevesleri kursaklarında kalmış. Bu sefer de karşılarında, son müceddid Bediüzzaman'ı bulmuşlardır. Bediüzzaman da o meseleler başta olmak üzere bütün inkâr edilen imanî meselelerde, ta kıyamete kadar dirilmeyecek şekilde öyle ispatlar ortaya koymuş ki, küfrü yerle yeksan etmiş ve onlara meydan okumuştur. Gerçekten Bediüzzaman'ın en mukni şekilde izah ve isnatları küfrün belini kırdığı için, bu hadise millet nezdinde de makes bularak kendisine ittifakla "Bediüzzaman" yani, zamanın harikası, eşsiz dehası ünvanı verilmiştir. Şimdi bu tarihî gerçeğe ve isbat sadedinde birkaç meseleye kısaca temas edelim. 1-Cüz'iyat meselesinde, 30. Sözde ene, zerre ve hüve nüktesindeki hava zerrelerinin, her meselede nasıl istihdam edildiği ve zerrâtın lisanı haliyle tevhidi ilanı, münkirleri şaşkına çevirmiştir. Bediüzzaman "Her bir zerre, Sani-i Hakim'in kanun-u kader ve kalem-i kudretinden çıkan harekete memur birer noktadır" (30 Söz, İkinci