Mazimiz ve hal-i pür melâlimiz -2

Bu ebedi birlikler, değil nesil ve milletleri, küreleri bir birbirine bağlayacak güçtedir.Fakat çakıl taşı hükmünde olmayan ırkçılık ve bölgecilik gibi bir kolektif egoizm uğruna cihan baha, Cebel-i Uhut azametindeki ve Kabe hürmetindeki İslam kardeşliği feda edilmiştir. Bir millete ve insanlığa bundan daha büyük felaket olamaz. Demek bir şey nasıl tedavüle sokulursa işler öylece şekilleniyor demektir. Yani malumat çok, bilgi az; ilim var, irfan yok. Yani Türkiye'deki entellektüel serüvenimiz bir projenin mağdurları şeklinde tezahür etmektedir. Hani atalarımız demişler ya, "Bir deli kuyuya taş atar elli akıllı çıkaramaz" diye. İşte gençliğimizi mahveden, insanımızı onulmaz dertler açan hep bu Türkiye Cumhuriyeti öncesi ve sonrası ayrımcılarıdır. Bu meselenin baş sorumlusu da, ilkokuldan üniversiteye kadar gençliğimizin zihnine çok haksız itham ve iftiralarla bu fitne ve tabuları zerk edenlerdir. Rol modelimiz, 'körle yatan şaşı kalkar' kabilinden Fransa'dır. Onların, medeniyet diye rol model aldıkları Fransa, Hıristiyanlık sonrası, her türlü revizyonlara rağmen bir türlü felaketlerin önüne geçemiyor. Şimdi de, "Z" kuşağı denen ucubelerle boğuşuyorlar. Mesela, Fransa'da Hıristiyanlığa karşı 1789 Büyük Fransız İhtilali'yle ilan edilen laiklik, bir asır sonra Victor Hugo'nun Sefiller'ini doğurmuş, şimdi de onun günümüzdeki versiyonu olan "Z" kuşağıyla yıllardan beri Fransa'yı boğuşturmaktadır. Gerçi bizde de onları örnek alanların etkisi oldu ve yıllarca bizim de, anarşi ile boğuşmamıza sebep oldular. Bu benzerliğe dikkat çeken merhum A. Nihat Asya; "Bunlar Victor Hugo'nun Sefilleri değil bizim sefiller" demekle aradaki benzerliğe dikkat çekerek ehli hamiyeti uyarmaya çalışmıştır. Ancak bizim avantajımız, her şeye rağmen İslam inanç ve ahlâkının sosyal hayattaki etki ve devamıdır ve bilhassa Demokratlardan itibaren İslama yaklaşıldıkça, yine dünya gündeminde yerimizi almaya başladık. Zaten Üstad bunun müjdesini "Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür sada İslamın sadası olacaktır" diye vermiştir. Evet, M. Akif'in; "İki üç balta ayırmaz bizi mazimizden Ağacın kökü madem ki derindir cidden Dalı kopmuş, ne olur Gövdesi gitmiş, ne zarar O, bakarsın, yine üstündeki edvarı yarar, Yükselir, fışkırıp, afak-ı perişanımıza Yine bir vaha serer kavrulan imanımıza"