Marifet-i İlahî bürhanlarından "Nur"

Nur, isim veya terim olarak belki de en çok kullandığımız, hayran ve hasret kaldığımız bir nimettir. Ancak ne tutabiliyor, ne de hissedebiliyoruz. Fakat varlığından hiç tereddüdümüz yoktur.Zira, şuur hayatın nuru, hayat vücudun nurudur. Fakat biz vücudu görür, ne şuuru, ne de hayatı göremeyiz. O nuru biz, icabında bir nurani yüzde, bir de imani özde görüp anlamaya çalışırız. Demek mahiyetini bilemediğimiz halde, biz ona medyûn ve müştakız. Konumuza dönersek; mesela, "Allah semavat ve arzın nurudur"(Nur suresi, 35) buyuruluyor. Hadis-i şerifte de, Efendimiz (asm) "Allah en önce benim nurumu yarattı ondan da, kainatı yarattı" (Acluni, Keşfü'l Hafa, 1, 265-266 ve Mesnevi Nuriye Habbe risalesi.) Bizim de marifetullaha daha muttali olabilmemiz için o nura muttali olmamız lazımdır. Göremediğimiz halde hiç şüphesiz Rabbimize inandığımız gibi onun nuruna da inanıyoruz ve onu tanımaya vesile olsun diye anlamaya çalışıyoruz. Mesela: İman nurdur, İslam nurdur, Kur'an ve Hz. Muhammed'in (asm) mahiyeti nur, hüviyeti nuraniyedir. Şimdi bu gibi gerçeklerden hareketle, Eski Said'in "Bir nur alemi göreceğiz" diye daha Risale-i Nurun zuhurundan önce haber vermesi, Risale-i Nur dairesinin manasını hissetmesi, bu gerçeğin hâlî alametlerindendir. Yine Üstat Hz. "Sözler namındaki Nurlara ait olan inayat-ı İlahiyeyi beyan etmekle" o sözlerin manevi nur oluşuna işaret etmiştir. İnsaflı zabitlerin; "Nur talebeleri manevi bir zabıtadır, asayişi muhafazada bize yardımcı oluyorlar" demeleri dahi, bir nevi o nuru his ve itiraflarıdır. "Ruh, en münevver bir nurdur." (Tuluat'tan) Nasıl bedenimiz ruh ile harekete gelir, ruh dahi iman nuru ile hareketlenir. Mahiyeti nur ve hüviyeti nuraniye olan Hz. Muhammed (asm) ümmetinin bütün salavatlarıyla alakadar olması, nurun ihatasından başka