Dindeki rüşd (1)

Bu başlığın doğru anlaşılması için öncelikle "rüşd" teriminin etimolojik ve terminolojik veya ıstilahî anlamlarını vermek istiyorum: "Rüşd" lügat olarak 'rşd' kökünden masdar olup; "doğru yolu bulmak" ve "doğru yolda olmak" gibi anlamlar ifade eder.İsim olarak; "doğruluk ve doğru yol" anlamına gelmektedir. Terim olarak tefsirde 'rüşd'; ayet-i kerimedeki "ekmeltü" yani "Sizin dininizi bugün kemale (rüşde) erdirip tamamladım ve din olarak İslam'a razı oldum." (Maide, 3) anlamı ile ifade edilebilir ve bu ayet-i kerimenin, dinin tamamlandığını ifade eden Veda Haccı esnasında nazil olması da; vakıa mutabık bir hadisedir. "Allah'ın vahiyle bildirdiği, peygamberin açıkladığı doğru yol" demektir. "Peygamberler için risalet görevi ile tavzif" anlamına da gelir; Hz. İbrahim'e olan hitapta olduğu gibi. Fıkıhta ise "kişiyi ilahî emirler karşısında sorumlu kılacak fikri olgunluk" anlamına gelir. Kur'an terimi olarak "rüşd"ün zıddı "dalalet, sapıklık ve batıl yol" demektir. "Rüşd" tabiri, Kur'an-ı Kerim'de 19 yerde geçmektedir. Bilindiği gibi her şeyin kendine göre bir rüşdü vardır ve o nispette de, mesuliyeti muciptir. Mesela, gençlik veya rüşd çağına gelenlerin mes'ul olduğu hükümlere "ef'al-i mükellefîn" denilir ve sekize ayrılır. O yaşa yani "rüşd" yaşına gelenlerin o hükümlerden sorumlu oldukları ifade edilir. Bu vesileyle, asıl konumuz olan "Dindeki rüşd nasıl olacak" sorusuna gelelim. Bu mesele; dinin İslam'la rüşde erdiğini haber veren bir ayet-i kerimeyle sabittir: "Bugün sizin dininizi kemale (rüşde) erdirdim ve din olarak İslam'a razı oldum." (Maide, 3). Yani dinin "rüşdü" İslam'dır. Bu beyandan açıkça anlaşılması gereken; muharref dinlerin reddedilip, dinin İslam'la rüşde erdiği gibi, insanlar da İslamı anlayıp uymakla rüşde erecek olmasıdır. İşte Asr-ı Saadet ve "Hulefa-i Raşidin" bu meselenin en bariz misalidir. Ondan sonra en azından ümera seviyesinde Yezid'le bir kırılma ve düşüş yaşanmıştır. İşte insanlık o gün bugün Asr-ı Saadetin hayaliyle o kemalata ulaşmakla meşguldür ve ona ancak Mehdi ile ulaşacaktır. Hatta onun için olsa gerek Bediüzzaman'a, "günümüzde bir Asr-ı Saadet Müslümanı" tavsifi yapılmıştır.