Cumhuriyet serüvenimiz

Bir Müslüman olarak bizim cumhuriyet maceramız, Bediüzzaman'ın da ifadesiyle "Hulefâ-i Raşidîn" dönemine dayanır.O tarihte başlayan dindar cumhuriyetçilik, tarihî serüveni içinde zaman zaman kesintiye uğrayarak günümüze kadar gelmiştir. Bu meseleyi Bediüzzaman: "Eskişehir mahkemesinde gizli kalmış ve resmen zapta geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve latif bir kıssa-i müdafaayı beyan ediyorum" deyip, karıncalara cumhuriyetperverliklerinden çorbasının tanelerini veriyor olduğunu söyledikten sonra cevaben der: "Hulefâ-i Raşidîn, hem halife, hem reis-i cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşere'ye ve Sahabe-i Kiram'a elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer'iyyeyi taşıyan mana-i dindar cumhuriyetin reisleri idiler." (Şualar, Denizli Müdafaaları, s.570) İşte böylesine önemli olan cumhuriyet, "Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır manileri olur." kabilinden tarihte ve günümüzde defalarca kundaklanmış ve her defasında sil baştan yapılmıştır. İşte onların ilki; Hz. Muhammed (asm) Efendimiz'in: "Benden sonra gerçek halifelik 30 sene devam edip sonra saltanata dönecektir." ihbar-ı gaybîsi; onun vefatının tam otuz sene sonrasında Yezid'in saltanat ve ırk aşkı ile başa geçmesiyle sabit olmuştur. Daha sonra Emevî halifelerinden Ömer b. Abdülaziz yeniden cumhuriyeti ihya ve icra etmiş fakat bedelini canıyla ödemiştir. Ancak globalleşen dünya şartlarında mecbur kalınarak Osmanlı'nın son zamanlarında, ikinci Abdülhamid döneminde, 1876'da Birinci Meşrutiyet ilan edilmiştir. Ancak, bu hayırlı faaliyet engellemiştir. Fakat, yine bütün engellere rağmen Türk hürriyetperverleri 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanını gerçekleştirmişler ancak, yine hasedinden ve fesadından vazgeçmeyenler boş durmamış, İttihat-Terakki'nin iktidara gelişine vesile olunup, Birinci Dünya Savaşı'na sürüklenmemize