Cemaat ve tarikat

Bediüzzaman Hazretleri bu vahameti saadete çevirmek, bu ihmalin yerine ihyayı koymak için çok gayretler sarf etmiş ve talebesi merhum Zübeyir Gündüzalp ağabey bugünkü sistemi icra etmiştir.Bu terimler; Müslümanların karşılaştıkları belli başlı iki meseledir. Maalesef bunların; 'etrafını cami, ağyarını mani' tanımlarının da yapılmadığı kanaatindeyim. Yani, mesela; "üç kişi bir araya gelince cemaat olurmuş" veya "tarikat, yolmuş" vs. manalar lügavî anlamlar olup, terim veya ıstılahî manalar olmadığı için cemaatin ve tarikatin nitelikli tanımları değildir. İşin gerçeğini itiraf etmek gerekirse; en ciddi tanımı ilk defa Bediüzzaman'ın yaptığını itiraf etmek gerekir ve o tanımlarla işe başlamak istiyorum: Cemaat; fenâ fi'l-ihvandır. (Kardeşlerde veya cemaatte yok olmak.) Tarikat; fenâ fi'ş-şeyhtir. (Şeyhte veya fertte yok olmak) Şimdi bu veciz tanımları analiz edelim. "Cemaat, madem fenâ fi'l-ihvandır (kardeşlerde yok olmak), bunun şekli ve kriteri nedir" denirse şöyle izah etmek mümkün: Bizim teslimiyetimizi bu derece gerektiren bir şeyin çok kesin kural ve kaideleri olmalı. Kısaca; kardeşler arasında müzakereyi, mübahaseyi, meşvereti ve alınan kararları gerektirmelidir ki; biz ona teslim olalım. Yani bilgilerin ve fikirlerin bileşkelerini alarak hakikat güneşine ulaşmak meşveretle olur. "Sen ışığa doğru git, gölgen ardından ister gelsin ister gelmesin" denilmiştir. Alimlerin çoğunluğuna göre meşveret vaciptir. Bilhassa kişi, yönetici olup da meşveret yapmazsa; Allah indinde günahkâr olup, insanlar nezdinde sorumludur. Âl-i İmran Suresi'nin 159. ayetinde emir kipi ile, "Yapacağın işlerde onlara da danış, bir kere azmettin mi artık Allah'a tevekkül et" buyurulmuştur. "Onların işleri de kendi aralarında şura iledir." (Şûrâ, 38) Ayrıca yüce Allah'ın mealen, "Bilmiyorsanız; bir bilenden, yani ehlinden sorun." (Nahl, 43 ve Enbiya, 7) buyurmasıyla bazı kriterler koyarak, 'ilim sahibi ve ehil olanlar' diye mesele netleştirilmiştir. Bu kadar önemli ve hayatî bir mesele, saltanata geçildikten sonra unutulmuş ve İslam tarihindeki ve günümüzdeki kargaşalar vücuda gelmiştir. Bediüzzaman Hazretleri bu vahameti saadete çevirmek, bu ihmalin yerine