"Son pişmanlık neye yarar! Her şeyin birbedeli var!"

Kayınvalidem son anlarında;"Biz seni pek nazlı büyüttük ciğerparem! Kılına bir ziyan gelmesini istemem, çünkü zor bulup büyüttüğüm canımdan da öte canımdın! Bu dünya böyle oğul! Unutma ki ne verirsen onu alırsın!" demiş ve bir kelebek hassasiyetiyle gözlerini kapatmış zavallı.Belli ki bu konuşma onun son kalan kuvvetini de tüketmiş. Bir müddet sonra sıkı sıkı tuttuğu oğlunun elini tutamaz olmuş, önce soğumuş, gevşemiş, sonra ellerinden kayıp kurumuş bir dal gibi yanına düşmüş.Evet, bir anne daha bizim AVRUPALI olma hevesimiz yüzünden içi acıyarak hayata veda etmiş.Tanju bu travmayı hâlâ atlatamadı biliyor musunuz Önümüze nefis bir yemek konsa "Anacığım da olsaydı" der, gözleri dolar, içini çeker garibim. Sebep olduğum için bu mesele her açıldığında ben de fena üzülüyorum, çok pişmanım lakin fayda etmiyor. Ne o anneyi geri getirebiliyoruz ne de o vakitleri.Son pişmanlık neye yarar!Her şeyin bir bedeli var! Akşamüstleri güneş batarken İstanbul ne kadar güzelleşirdi, sokak lambaları yanar, ışıl ışıl vitrinler, parklar, bahçeler insanı alır ötelere götürürdü. Oysa bugün hiç de öyle olmadı! Kan kırmızı yuvarlak bir nar külçe, gri betonarme gökdelenlerin üstüne doğru yavaş yavaş inmeye başlarken; yekpare, geniş ve zirvesi görünmeyen bir volkandan; kızgın lâv parçası hâlinde, misli görülmemiş bir ateş ve ışık yağmuru boşanıyor ve bütün şehrin caddelerini, tarihî eserlerini, denizi alev içinde bırakıyordu. Oysa yanan bendim, hayallerimdi ve bunu kimseciklere anlatamıyordum.Büyük şehrin kocaman gövdesi, en karanlık örtülerine bürünmüş olarak kabuğuna çekiliyordu yavaş yavaş. Biraz önce her biri bir ışıltılı oyun, eğlence yeri olan o ihtişamlı binalar, betondan birer devasa kabre dönüşecekti. O insandan, arabadan yol bulup geçilmeyen kalabalık caddeler; bir muharebe sonrası gibi sessizleşecekti.Bu şehirde her