"Senin için geldim! Ne demek doğum tarihini bilmemek!.."

Köy çocukları muallimlere karşı son derece itaatkârdı. O ise daha aşırı Hem utangaç, hem de onu okutan muallim karşısındaydı Hanımların kış aylarında işleri azalacak yerde daha bir artardı. Gece geç saatlere kadar çorap kazak örer, yamalık yamar, çocuklara hekâtlar anlatırlardı Hafızlık yaptığı için Abdülkadir imtiyazlıydı. Eli soğuktan sıcağa soksun istenmezdi. Yeter ki okusun muvaffak olsun, babasının yerini tutsundu. Ragıp'ın kendi hâline uğraştığını görmüş olmalı ki Hayriye Hanım "Bari sobaya bir iki kerme atsaydın Ragıp! Baban camiden gelirse üşümesin!" diyerek, örgüsüne devam etmişti. O da; "Peki" deyip odun, kerme getirmek için avluya çıkıyordu ki kapı tıklatılmaya başlandı. "Hayırdır inşallah! Bu vakitte bu havada kim ola ki" diye söylenerek yönünü değiştirip kapıya doğru yürüdü. Bir de ne görsün Ali Rıza öğretmeni hanımıyla birlikte oturmaya gelmiyor mu Belli etmese de utandı, kızarıp bozardı: - Buyurun hocam, buyurun. - Hoca Efendi evde mi - Camide. - Eh, olsun! Biz geldik! Yengeni hanımlar tarafına al. Ben babanın gelmesini beklerim. - Peki hocam. - Unutma; bugün senin o meseleni çözeceğim! - !!! - Ne bakıyorsun yüzüme Doğum tarihi meseleni - İnşallah hocam. - Sırf senin için geldim! Ne demekmiş; doğum tarihini bilmemek! Afrika yerlilerinde bile bu kadarı olmaz. Mutlaka bir kitabın kenarına not düşmüşlerdir. Şimdi anlarız - !!! Köy çocukları muallimlere karşı son derece itaatkârdı. O ise daha aşırı Hem utangaç, hem de onu okutan muallim karşısındaydı O devir için bundan daha tabii ne olabilirdi. Hocasını içeri alıp soba sönmesin diye tandır başına gitti, ne bulduysa tezek, kerme, fışkı, koza bir kalbura doldurdu, getirip teneke sobaya yerleştirdi. Hocasının gözüne girmek için mi ne işini hem seri, hem de temiz yapıyordu. - Aferin Ragıp