Lutfiyâ zannetme dünya dâimdir. Gider bu güzellik sana da kalmaz.

Bu kış akşamında Ayşe yengenin kartol hıngeli bol tereyağlı yenildi. Alvarlı Efe ilahilerinin biri bitip diğeri başlıyordu... Haydar Ağa, bugün coşmuştu. İçerinin ılık sıcaklığı, fokurdayan güğümler, çay bardakları, kahve fincanları, şimşir kaşıklar, oradan oraya koşuşturanlar, sonra tütün tabağını açan Abbas Ağanın fiyakalı cıgara çekişi Bütün bunları ezip geçen Efe hazretlerinin ilahisi... Seyreyle güzel kudret-i Mevlâ neler eyler Allah'a sığın adl-i teâlâ neler eyler Elbet yürüdür fermanını Kaâdir u Kayyûm. Herkese lâyık sırr-ı tecellâ neler eyler Âlemleri var eyleyen Allahü Alîm'dir. Gözler göricek mihr-i muallâ neler eyler Eltâf-ı Kadîm, rahm-i Azîm, Bâri Teâlâ Kerem-i Kerîm, Şems-i mücellâ neler eyler Lütfî! Der-i dergâh-ı İlahi'de sebât et. Nazlı niyaz et, Hakk'a temennâ neler eyler İlahi biter bitmez hoş gelmişsiniz seremonisi başladı. Candan karşılama ve kucaklaşmalar, muhabbet, muhabbet Kış çocukluğunun, bütün Erzurum vilayetinin ayrılmaz bir parçasıydı. Kimilerinin baharı, yazı bir seyahate çıkmayı iple çekmeleri gibi, o da kışı değil ama Aha'da olduğu gibi karın akkelebekler gibi uçuşmasını beklerdi. Verintap'ta da bu davetler olmasaydı, hem de gece dışarıya, sokaklara çıkıp karda yürüyecek ne vakti, ne de imkânı vardı. Kar altında köy ona daha şirin geliyordu. Etrafın çamuru, pisliği, çöplükleri, basmalıkları ve peylerin üzerinin beyaz bir çarşafla tertemiz örtülmesi Allahü teâlânın bir lütfuydu hiç şüphesiz. Ayaklarındaki lastikler bile dükkândan geldiği gibi tertemiz olurdu. Daha ne olsundu Tabii fırtına ve onun köye getirdiği telaş ve hatta felaket havasını kastetmiyordu. Zemheride köy ve sabırlı insanları; hepten kendilerinin dışındaki dünyadan iyice tecrit olur, uzak, yakın çevrelerinden kopar; sevinçleri ve dertleriyle içlerine kapanırlardı. Onun için de kış günlerinde hem daha tenhalaşır hem de masallardaki gibi esrarengiz hâl alırdı