Komşu köyün çocuklarıyla buluşacağız...

Uzun kış günlerini geride bırakmıştık. Hasretle beklediğimiz baharla birlikte bizler de keyifleniyorduk. Uzun kış günlerini geride bırakmıştık. Hasretle beklediğimiz baharla birlikte bizler de keyifleniyorduk. Karlar, billurdan damlacıklar oluşturarak eriyor, dereler, çaylar şelaleler oluşturarak coşuyor, Verintap'ın önünde uzayıp giden tarla ve çayırlar sarı mayıs çiçekleriyle donanıyordu. Bir haber; "gezimiz var..." Komşu köyün okuluyla Karagöl denilen yerde buluşup dostluk, kardeşlik, arkadaşlık hislerimizi geliştirecek, insani duygularımızı kuvvetlendirecek, "Merhaba bahar" diyecektik. Günlerce bugüne hazırlandık. Annelerimiz keteler, çörekler, börekler pişirmiş, yumurta haşlamışlardı. Sabahtan beri elimizde yiyecek çıkınlarımız gruplar hâlinde yürüyorduk. Düşe kalka geçtiğimiz sarp keçi yolları bazen sel yatakları içinde kayboluyor, bazen yemyeşil çayırlarda devam ediyordu. Kılavuzumuz köyün bekçisi Ali Dayı'ydı. Vakit vakit pamuk yumağı bir bulutun gölgesinde, bazen sarı oklarını bütün kuvvetiyle üzerimize diken güneşin altında ilerliyorduk. Alışıktık bu hayata, bize hiç zor gelmiyordu. Hafif esen rüzgâr da olmasaydı terden sırılsıklam olacaktık. Nihayetsiz çivitten bir kubbeyi andıran dumanlı gök; hayatı, yaşama azmini hatırlatan envaiçeşit kuş cıvıltıları, çocuk bağrışmalarıyla dolup taşıyor, karşı dağlarda yankılanıyordu. İçimiz kıpır kıpır olsa da iyice yorulmuştuk. Omzumdaki çıkın gittikçe ağırlaşıyordu. Kendi kendime: "Keşke biraz dinlensek" dedim. Çok sessiz söylenmeme rağmen sınıf öğretmenim duymuş olmalı ki gülümsedi, zeytuni, kıvırcık saçları altındaki şen çehresi pembeleşti: - Ne o Ragıp