Hıçkırarak ağlamamak için dişlerimi sıktım bütün kuvvetimle...

Çocukluğum, daha dün gibi gözümün önündeydi. Ah anneciğim ah! Çok çalışır, didinirdi evi, kocası, biz çocukları için... Hepsi de dün gibi taze hatıralarımdı. Mahallenin çocuklarıyla yağmur suyu birikintilerinde ne kadar taş kaydırmıştım. Bir defasında anneciğim: "Dikkat et Jale'ciğim, düşersin ha!" demiş, peşim sıra dolaşıp durmuştu. "Ah! Anne ah! Ne kadar koruyup kollamış, gözümü açmaya çalışmıştın ah!" desem de ne fayda!Kendi acayip düşüncelerimle boğuşurken yanık sesli birinin, uzaktan uzağa okuduğu "Her yer karanlık" gazeli yaralarımın üzerine tuz biber ekti, gözlerim yaşardı gayr-i ihtiyari. Hıçkırarak ağlamamak için dişlerimi sıktım bütün kuvvetimle. Tanju'ya acizliğimi hiç belli etmemem lazımdı. Onunla hayata dair çok planlarım vardı çünkü. Evhamlılığım yüzünden sekteye uğramasını istemiyordum.Sağıma soluma bakındım bizden başka kimseler yoktu. Elimi siper ederek gökyüzüne döndüm. Güneş, ta tepemize kadar yükselmiş, beyaz pamuk parçaları gibi serpiştirilmiş bulutçuklar, sigara dumanı gibi sağa sola savrulmuştu. Güneşin denizdeki aksi yakamozlar, gözlerimi kamaştırıyordu. Hava da gittikçe ısınıyordu.İç âlemimde eski evimden, anneciğimden kopamıyordum her ne hikmetse. Zihnimi zorlayarak; nihayet biraz önce oturduğum yerdeki zamanıma döndüm. Kendi kendime, "Bırak maziyle hemhâl olmayı! Keyfine bak! Bugünlere gelmek kolay olmadı, çabuk pes etme! Sen mücadele etmeyi seven bir kızsın! Hemen yıkılmak var mıydı senin kitabında" diyor, kendime kuvvet veriyordum bir taraftan da. Okul hayatım boyunca yaptığım ve yaşadığım çılgınlıkların temelinde bu yaklaşımım yatıyordu. "Hayatın tadını çıkart be Jale! Dünyaya bir daha mı geleceksin" dedim, sahilden çiçeği burnunda hayat arkadaşıma seslendim, elimi sallayarak:- Hey bakar mısın