Hastane odası hayal âlemimi bütünüyle harekete geçirmişti

Demek ki toplumun değişimi kolay olmuyordu, hele bir anlık ani değişiklikle eskiyi silip yeniyi tam almak mümkün değildi. Olacaksa da yavaş yavaş, tedricen olacaktı. Sistem de zaten onu yapıyordu.Kadınların önce feraceleri çıkartılıp Avrupaî mantolar giydirildi, bilahare başörtüleri küçültüldü, sonra yarı saçları görünen mini eşarplar moda edildi, etekler topuktan dize kadar çekildi. Kademe kademe açıldı başlar. Epey zaman sonra mini etekler giydirildi, tiyatrolara, sinemalara, barlara, pavyonlara gitmenin çağdaşlık olduğu empoze edildi durmadan.Öyle bir zaman oldu ki bir aileden dört kuşak yan yana yürürken kuşak farkını rahat görebiliyorduk. Koyu feraceli, yüzünü göstermeyen evin en yaşlı ninesi, onun yanındaki mantolu eşarplı olan gelini veya kızı, onun yanında pardösüsüz, yalnız entarili olan; genç kızları, mini etekli, fötr şapkalı olan ise mutlaka torunları olurdu. Öğrendiğim kadarıyla kayınvalidem Tanju'yu dünyaya getirdiğinde yaşı ileriymiş. Bundan önceki çocukları yaşamadığından bunun üzerine âdeta seferber olmuş, titremişler. Anlattıklarına göre bu oğlunu adaklar, koçlar keserek el bebek, gül bebek büyütmüşler. Onların ifadeleriyle, "Dünya tarlasına dikili tek meyveleri, biricik evlatlarıymış..." Bir şey olacak diye ödleri kopmuş, içleri titremiş hep...Hastane odası hayal âlemimi bütünüyle harekete geçirmişti. Aklıma neler gelmiyordu ki. Biraz önce doktor geldi, kan değerlerini inceledi, nabzımı ölçtü, göz kapaklarımı kaldırıp baktı. "Maşallah" dedi çıktı.Doktorun ifadesine göre durumum iyiymiş ama her ihtimale karşı bir iki gün müşahede altında olmam lazımmış. Onun için Saadet Hemşirenin "vaaz"larına biraz daha sabredecektim...Saatler, hatta dakikalar su gibi akıp gitmiyordu burada, ben ise yatak mahkûmuydum, öyle çakılıp kalmıştım. Bebeklik dönemimi saymazsak ömrümde bu kadar uzun müddet yatakta uzanarak kaldığımı hatırlamıyordum. Bu hususta bir ilki yaşıyordum. Aklım fikrim olmadık yerlerde, yaşadıklarımdaydı ki telefonum