Harp sonrası, ayakta kalma mücadelesi veriyorlardı...

Çok zor şartlarda askerlik yapıp terhis olduktan sonra Dönertaş köyüne gelmiş ve orada evlenmişti... Bir müddet sonra da ikinci hafızın dinlenmesine sıra gelmiş. Yirmi beş cüz okuduktan sonra kalmış. Cemaat, "Hafızımız, hafız olmuş tamam, kabul ettik" deseler de Halil Hoca; "Otuz cüz tamamlanmadan icazet vermem" deyince itirazlar kesilmiş ama Hafız Mehmet'in okuması mümkün değil, sadece ağlıyormuş. Hafız Lütfü yanına varıp "Niçin ağlıyorsun Mehmet" deyince, o da, "Arkadaşım bir satır bile aklıma gelmiyor. Sanki bu son beş cüzü hiç okumamış gibiyim. Hafızamdan tamamen silinmiş! Ben ağlamayayım da kim ağlasın" deyince, keyfiyet hoca efendiye arz edilmiş. O da bir şartla icazetini veririm demiş: "Hafız Lütfü arkadaşına yardım etsin... eksik cüzleri tamamlasın. Kur'ân-ı kerîmin şanına yakışan da budur" Denilen yapılmış. Son beş cüzü de bir oturuşta okuyarak arkadaşına destek olmuş ve böylece çok mühim bir dönemi kapatmışlar. Köyün ileri gelenlerinden biri, Emingil'e hasedinden dolayı Hafız Lütfü'nün hafızlığını dinlemeye gelmemiş ama en zengin ailenin çocuğu; İsmail Ağagil'in Mehmet'e gelmiş. O da son beş cüzü okuyamayıp Hafız Lütfü tamamlayınca; "Takdir-i ilahi; gönüllü olmadığımı zorla dinlemek mecburiyetinde kaldım! Hafız Yusuf'un mahdumu hafız olmuş da haberimiz yokmuş" diyerek gelmediğine pişman olduğunu dile getirmiş. Harp sonrası, fukaralığın ağır şartlarında ayakta kalma mücadelesi veren aile, hafızlık sonrasını şehirde okutamayacağını anlayınca, kendi imkânları içinde tedbir almış. Babası, "Bu çocuk ziyan olmamalı" diyerek, ciddi bir şekilde evvela âlet ilimleri denilen, sarf (morfoloji), nahv (sentaks), belâgat (beyan, bedi' ve meâni), iştikak, lügat, inşâ, kitâbet, hitâbet, mantık gibi dersler okutmuş; sonra tefsîr, hadîs, kelâm ve fıkıh ilimlerine dair metinleri okumaya geçirilmiş. İstenilen kıvama gelmeden de askere almışlar. İkinci Dünya Harbi seneleri, ihtiyar dünyada oluk oluk kan akıyormuş Çok zor şartlarda dört sene askerlik