Gayesi belli olan huzurludur, belli olmayan huzursuzdur!..

"Allahü teâlâ kime imkân vermişse ve o da onu Allah yolunda, cihâd ederek sarf ederse ne âlâ..." Lütfü Hoca, hocasının sözlerini naklediyor, hanımı da dikkatle dinliyordu: -Bunlar hem kendi, hem evlad-ı iyali ve hem de bütün yaratılanların, ebediyyen kurtuluşu için, Cehenneme gitmemesi için çalışır, çabalarlar... İşte o zaman bir mana ifade eder fedakârlığın. Düşenlerin, elinden tuttuğun gibi ateşin içinden çekip alırsan eğer işte o zaman adamsın! İşin başı; dosdoğru iman ve beş vakti noksansız kılmaktan geçer... Hem de bütün şartlarını yerine getirmekle... Diğer bir ifadeyle; kim ne istiyorsa, Cenâb-ı Allah ona o fırsatı verir ve o şeye kavuşturur. - Bunlar hep müjdeli haberler bey! - Elhamdülillah! İnşallah öyledir! Ah, bir de şikâyet etmeden kurtulabilsek! - İnşallah! - Allahü teâlâ kime imkân vermişse ve o da onu Allah yolunda, cihâd ederek sarf ederse ne âlâ, sarf etmezse namazı, orucu, zekâtı, yani İslamiyet'in beş şartını terk etmiş gibi günaha girer, vebal altında kalır, hesabını da verir Mahkeme-i kübrada! - Rabbim razı olduklarından eylesin bey! - Gayesi belli olan huzurludur, belli olmayan huzursuzdur, vesselâm! - Bir de yaralarından kurtulsak! - İnşallah o da olur. Sabredelim. Eyüp aleyhisselâmın durumunu düşünelim. Rabbimden gelene rıza göstermeyenlerin akıbeti ya isyan, ya intihar İkisi de tehlike Allah muhafaza! İhtiyaçsızlık azgınlığı doğurur. Bir insana üç şeyden biri gelmiyorsa oturup hâline ağlasın! Bunlar; İllet; hastalık. Kıllet; fukaralık, ihtiyaç içinde olmak. Zillet; zelil olma, hakarete uğrama, aşağılanma, hor ve hakir görülme Mümin, illet, zillet ve kılletten kurtulamaz. En az birine maruz kalır. Hakiki mümine; mürtedler, münafıklar, hattâ bazen Müslümanlar da hakaret eder, ayıplar. Bu, müminler için bir saadettir. Bilakis, böyle olmazsa, iyiye alamet değildir. Hele hele büyüklere dil uzatılması bu yolun şânındandır. Nitekim Seyyid Abdullah-ı Dehlevî hazretleri,